6.Bölüm

174 5 3
                                    

(4.bölümü tekrar okumanızı öneririm. Eklemediğimiz bir bölüm varmış. Onu ekledik)

Marcus Pow;

Chris’in beni uyandırmasıyla zorla kalkmıştım. “Hadi ama! Uykucusun anla şunu artık! ” diye söylendi Chris. Burnumdan gülerek başımı olumsuz anlamda salladım. Ağzını bir şey söylicekmiş gibi araladı sonra tekrar kapattı.

Chris odadan çıktıktan sonra üstümü değiştirdim ve Chris’in yanına gittim. Elime bir sandviç sıkıştırıp “Al yolda giderken yersin geç kalacağız yoksa.”dedi. Saat sabahın 6’sıydı, nasıl geç kalabilirdik ki?
Chris aniden durup bana bakarak. “Gözlerin niye bu kadar güzel Marcus?” diye sordu. Kaşlarımı çatarak “Anlamadım?” diye sordum.

Sanki yanlış bir şey duymuşum gibi tedirgin oldu “Yok bir şey sen delirmişsin” diye savunmaya geçti. Başımı aşağı yukarı doğru salladım. Sonra Chris yanıma gelerek bizi ofise ışınladı. Gözümden uyku akıyordu ve ben buradaydım! Uyursam şaşırmam kesinlikle. “Gel önce deneklere bakalım sonra asansörle yukarı çıkarız” dedi. Klostrofobisi vardı neden böyle davranıyorsa. Aslında böyle davranması normal çünkü Chris’in odası ortalama 16. katta falandı. Oraya kim çıkacak enayi gibi. Ofisteki her şeyi kontrol ettikten sonra deneklerin yanına gittik. Burası beni biraz ürpertiyor. O yüzden kendime sarıla sarıla yürüyordum burada. Chris önden, ben arkadan yürüyorduk. Önce A18-Object deneğinden A30-Object-2 deneğine kadar gidecektik neredeyse. Chris her yeri ezbere bilmesine rağmen tekrar ezberliyordu sanki. Şimdi neden sabahın 6’sında kaldırdığını anladım. Ortalama 24 tane deneği kontrol edecektik.

(...)

“A30-Object-2’de düzgün görünüyor. B deneklerine geçelim mi?” derken sırıttı. Geri kaçarak “Yok kalsın iyiyim ben böyle.”dedim Alaycı bir şekilde gülerek bana baktı. "Tamam tamam ben sonra kendim tekrardan kontrol ederim"
Sonra asansöre doğru ilerlemeye başladı. Bende arkasından gittim. İki tane asansör vardı. Birinin içi daha genişti. Chris genelde ona binmek istiyordu. Ama bazende gelmiyordu. Gelmediğinde de önce ben geçiyordum. Yine dar olan gelince önce ben geçtim peşimden de Chris geldi. Sonra Chris’in odasının olduğu kata bastık ve asansör yukarı çıkmaya başladı. belirli bir süre sonraysa durdu. Chris göz ucuyla bana baktı. “Bozulmadı değil mi bu lanet şey?” dedi. Bilmiyorum gibisinden başımı salladım.

Chris pow;

Bir kaç dakika geçmişti ama hâlâ asansör hareket etmiyordu başım dönmeye başlamıştı. Klostrofobim vardı hemde bu aptal dar asansöre binmiştik. Başım döndüğü için yere oturdum ve başımı tuttum. Marcus hemen yanıma yaklaştı.

"Chris iyi misin?" dedi endişeli bir şekilde. İyi değildim. Kalbim hızlanmıştı ve nefes alamamaya başlamıştım. Ölücekmiş gibi hissediyordum. "Chris. Hey sakin ol! Ben senin yanındayım. Yanında ben varım endişelenme." Bana sıkıca sarılıp sakinleştirmeye çalışıyordu. Biraz işe yarımıştı sanırım... Emin değilim ama onun kollarını vücudum da hissettirmek beni rahatlatmıştı. Bir dakika ne saçmalıyorum ben?! Neden bu kadar yumuşamıştım ki?

İstemeden de olsa Marcus'a sarılmak zorundaymışım gibi hissettim. Ona sarıldıktan sonra artık daha sakindim. Kendimi daha sakin hissediyordum. Ona sarılmayı kesip biraz geriye gittim. "Teşekkürler biraz daha sakinim." dedim çekingen bir sesle.

Marcus da gözlerini benden ayırıp hızlı bir şekilde benden uzaklaştı. "Rica ederim... Chris." Garip davrandığı için onunla biraz göz teması kurmaya çalıştım ama pek de bir şeye yaramadı. Bana bakmamak için direniyordu. Sonrasında bende pes ettim.

10 dakika sonra

Hala kimse bizi burdan kurtarmaya gelmemişti. Tehlike altında olabilirdik. Bunu kesinlikle çalışanlarla konuşmam gerekiyor.

Marcus hâlâ daha ayakta dikiliyordu. Onun yorulduğunu düşünüp kolundan tuttum ve kendime doğru çektim. Yanıma oturmasını planlıyordum ama planım pek de düzgün çalışmamıştı...

Kucağıma düşmüştü. Sadece onun gözlerini bakakaldım. Onu bırakmam gerekiyordu ama bir şey beni engelliyordu. "C-Chris? Ne yapıyorsun?" dedi bana garip bir şekilde bakarken. Fazla garip davranıyordum bu aralar.

Kolunu tutmayı kesip hemen elimi kendime çektim. Ardından o da üzerimden kalktı. "Kusura bakma yanıma otur diye çekmiştim ama biraz farklı oldu." Utangaç bir şekilde gözlerimi kaçırdım. Ama neden? Neden utanıyordum. Sıkkınlıkla iç çektikten sonra düşüncelerime geri daldım.

Kesinlikle ona karşı bir şeyler hissediyor olmalıydım. Yoksa neden böyle davranıyordum ki? O da bana garip davranıyordu... Yoksa o da mı bana karşı bir şeyler hissediyordu? Öyle bir şey olabilirmiydi? Bunu bilmenin tek bir yolu var...

Aradan yarım saat geçmişti ama hâlâ ona bu soruyu soracak cesareti bulamıyordum kendimde. Marcus'un da beni umursamadığı belliydi şu an. İç çektikten sonra cesaretimi toplayıp Marcus'un o güzel gözlerine baktım. "Marcus."

Hızlıca bana doğru döndü ve bana bakmaya başladı. "Efendim?" dedi sakin kalmaya çalışarak. Bir iş vardı bu işin içinde. Benden hoşlandığı apaçık ortadaydı. Ben bunu neden daha önceden fark etmemiştim? Ayağa kalkıp yanına yaklaştım. "Benden... Hoşlanıyor musun?" Dedim ciddi bir şekilde.

Şaşkın bir şekilde bana bakmaya başladı şok olmuş gibiydi. Bu hali tatlıydı.

Marcus pow;

Bu soru karşısında hem şok olmuştum hem de acayip utanmıştım. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Gözlerimi Chris’in olmadığı tarafa doğru kaçırdım ve elimle yüzümü kapattım. “Chris sen iyi misin? Bilicini kaybetmişsin sen!” dedim. Ne diceğimi bilemeyince kendimi savunma şekline bak. Şu an zaten hiç bir şey fark etmiyor.

Üzerimdeki şoku atlatınca elimi yüzümden çekip Chris’e baktım. Hâlâ cevap beklediği gözlerinden belliydi. Hayır, bilinci gayet yerindeydi! Ne diceceğimi bile hâlâ bulamamıştım. “Marcus sana bir soru sordum. İki cevap verebilirsin sadece. Evet veya hayır. Hangisi?” diye daha çok ısrarda bulundu. Derin bir nefes alarak “Sanırım...”
Derin bir nefes aldı. “Sanırım? Bunun yanına iki şık da gelebiliyor ve anlamı bayağı değişiyor. Şimdi hangi şık olduğunu söyle hızlı bir şekilde.” dedi sert bir tonla.

Yapamazdım, ondan hoşlandığımı söyleyemezdim. “Chris ben...” diyebiliyordum sadece. Dişlerini sıktığına emindim. Sonra derin bir nefes alarak yanıma geldi. Gözlerini kısarak bana baktı. “Evet, sen?” diye sordu. Chris’e aniden arkamı döndüm.“Yeter biraz daha soru sorarsan kafayı yiceğim. Hem nereden açtın bu konuyu” dedim. Chris’i görmesem bile sırıttığına emindim. Aniden önüme ışınlandı. “Benden kaçamazsın Marcus. Bunu asla unutma.” dedi.

Bende olduğum yere oturdum. “Beni çıldırtmaya çalışıyorsun yine değil mi?” diye sordum. Burnundan güldü. “Yok canım ne alakası var. Sadece merak etmiştim.” sesini hüzünleştirerek “Yoksa benden nefret mi ediyorsun?”dedi. Bir bahane bulup bunun elinden kaçmalıydım. Ne yapacaksın Marcus? Burada cevap vermezsen seni başka bir yerde sorguya çeker bu manyak! “Uykum var benim!” dedim. Yanıma eğilerek alınlarımızı birbirlerine değdirdi. “Cevabını duyana kadar seni uyutmayacağımı biliyorsun değil mi?” dedi. Chris’in yüzünü iterek dizlerimi kendime çektim ve kafamı dizlerime gömdüm. Hadi ama Marcus! İtiraf et kurtul işte!  Chris’e bakarak “Sanırım evet” dediğim gibi kafamı dizlerime sıkı bir şekilde gömdüm.

(985 kelime)

PartnerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin