9.Bölüm

198 5 2
                                    

Denekleri kontrol etmeyi bırakıp şuan bu öğrendiğim bilgiyi sindirmeye çalışıyordum. Support ve Dave, nasıl ikiz olamazlar? Birbirlerine çok benziyorlar yani nasıl? Orada olan koltuklardan birine oturdum ve sıkkınlıkla iç çektim.

"Chris iyi misin?" dedi Marcus, yanıma otururken. "Bilmiyorum." Diyerek cevap verdim. "Hâlâ şoktayım..." dedim. Marcus “Normaldir çünkü 18 yıldır sende kandırılmışsın.” dedi. “Ama neden? Onların bu durumdan haberi var mıydı?” dedim hızlı bir şekilde. “Haberleri olsaydı bence böyle davranmazlardı. ” dedi.

Haklıydı. İkiside bir araya gelince genelde 8 yaşındaki çocuklar gibi davranıyorlardı. Bunu başladan genelde Support’tu. “Dave veya Support ile ilk hatırladığın anı ne?” dedi Marcu, yanıma oturup kafasını omzuma koydu ve bana baktı. Hadi ama böyle yaparsa hatırlayamazdım hiçbir şey hatırlayamazdım. Başımı iki yana salladım. “Hatırladığım her şeyde ikisi beraber. Ayrı zamanları yok ve ikisininde araları o zamanlar çok iyiydi. Sonradan oldu her şey.” dedim. Marcus kafasını aşağı yukarı doğru sallarken gözleri kapanmaya başladı.
Marcusa bakarak. “Uyuyacaksın değil mi?” dedim.

Cevap gelmedi. Bu kadar hızlı mı uyudu gerçekten? Normalde orada bende uyuyabilirdim. Ama uyuyasım hiç yoktu. Marcus’u uyandırasım hiç yoktu. O yüzden Marcus’la beraber ofisime ışınlandık. Marcus’un odamda en çok uyumayı sevdiği yeri seçmiştim. Umarım biri gelmez. Çünkü gelirse Marcus yerin dibine girerdi kesinlikle. Benimde uykum vardı ama uyuyasım hiç yoktu.

Bobby Pow;

Dışarda biraz yürüyüşe çıkmıştım. Yani evde kaybolacakları hâlleri yoktu. Bir yerden çıkarlar illaki. Telefonum çalmıştı. Bakınca Chris olduğunu gördüm. Telefonu açtım. “Efendim Chris.” dedim. “Sana bir şey söylemem lazım.” dediğinde kaşlarımı çattım. “Ne söyleyeceksin ki?” dedim.

Derin bir nefes aldı. “Support ve Dave ikiz değilmiş.” dedi. Bu haberi duyduğuma sevindim. Hayatım boyunca Support’tan kurtulmak istemişimdir. Ama sanki istemiyormuş bir sesle “Nasıl yani?” dedim. Aslında şu anda çok mutluydum ama belli etmemem gerekiyordu. “Basbayağı Bobby... İkiz değiller” dediğinde kabullenmiş bir sesle “Tamam...” dedim. Tam telefonu kapatacakken “Sen niye bu kadar alçak sesle konuşuyorsun” demeden yüzüme kapattı.

Marcus Pow;

Uyandığımda ne zamamdan beri uyuduğuma dahil hiçbir şekilde bir fikrim yoktu. Gözlerim yukarıya kaydığı gibi Chris’in kafasının, benim kafamın üstünde olduğunu gördüm. Elim ayağıma dolanmıştı. Kafamı Chris’in omzundan çekerek ayağa kalktım. Ben Chris’in omzunda ne ara uyumuştum, hiçbir şekilde hatırlamıyorum.

Omuzundaki boşluğu hissedince uyanma ihtimali yüksekti. Kafamı Chris’e dönünce uyandığını görmemek için kör olmam gerekiyordu. Uykusundan uyanmaya çalışıyordu. Sonra uykulu bir sesle “Marcus? Niye yanımdan kalktın?” dedi. Mantıklı bir soruydu. Çünkü Bobby'nin beni tehdit ettiğini bilmiyordu. “Tuvalete gidicektim de. Ondan kalkmıştım.” dedim. Gözlerini kıstı. İnanmadığını bende biliyordum ama neyse.

Bileğimden hafif bir şekilde tuttuktan sonra kucağına otturttu ve kafasını göğsüme bastırdı. Kollarını belime doladı. Şu an burdan kaçmam lazımdı ama izin vermiyordu yine. “Boş ver. Sonra gidersin.”dedi boğuk bir ses tonuyla. “Chris, lütfen bırak beni.” dedim. Başını hayır anlamında sallarken “Olmaz Marcus.” dedi tekrar boşuna bir ses tonuyla. “Chris biri gelirse ne yapmayı planlıyorsun!” dedim. “Hiçbir şey? Görseler ne olacak ki Marcus?” dedi. Kendimi bir şekilde kurtarmam gerekiyordu. Ama nasıl?

Chris başını göğsümden çekti. Yüzümü inceledikten sonra beni tam öpecekken kapının açılmasıyla ikimizde kapıya baktık.
Gelen kişi Bobby’di. Bobby bir bana, bir de Chris’e bakıyordu. “Yanlış zamanda geldim gali-” derken sözünü Chris kesti. “Doğru bir zamanda gelmediğine göre? ” dedi sert bir tonla. Bobby sonra ters bir şekilde bana baktı. Chris bunu fark etmiyor muydu? Ya da salağa falan mı yatıyordu? Chris derin bir nefes aldıktan sonra. “Neden geldin?” diye sordu. “Dışarıdaydım eve beraber geçeriz diye düşünüyordum.” diyerek cevap verdi.

Chris Pow;

İç çekerek Bobby'e baktım. Aptal, tam da geleceği zamanı buldu! Kafamı sallarken "Tamam sen çık. Biz geliriz." dedim. Bobby, Marcus'a bir bakış attıktan sonra kapıyı sertçe kapatarak odadan çıktı. Marcus'u neden sevmiyordu anlamıyordum.

Marcus'a dönüp "Nerde kalmıştık?" dedim sırıtarak. Bana göz devirip dudağıma yaklaştı. Bu sefer onu öpen ben değildim. O beni öpüyordu. Hemen çenesinden tutup karşılık verdim. Ne kadar şaşırmışta olsam bu öpücüğü karşılıksız bırakmazdım.

Bir kaç saniye sonra geri çekildi ve kucağımdan kalktı. Dudaklarımı ıslatıp ona baktım. "Bence beni daha çok öpmelisin Marcus~" dedim göz kırparken. O ise utandığını belli etmemeye çalışarak bana arkasını döndü ve siyah montunu aldı. "Hazırlan hadi." dedi o tatlı sesiyle.

Ayağa kalktıktan sonra bende ceketimi aldım ve Marcus'la beraber ofisten çıktık. Hemen yanımızda ki koltuklarda oturan Bobby'e yaklaştık. Marcus biraz arkamda durmak için yavaş yavaş yürümeye başladı. Bir şeyden korkuyordu ama neyden? Onu bilmiyordum işte. Bobby'nin yanına geldiğimizde Bobby de ayağa kalktı ve Marcus'a kısa bir bakış attıktan sonra bana baktı. "Gidelim mi?" dedi gülümseyerek.

Kafamı evet anlamında salladım. Bu sefer ışınlanmamıza gerek olduğunu düşünmüyordum. Çünkü zaten ışınlanmak beni oldukça yoruyordu. Eve varmak biraz zaman alacaktı ama sohbet ederek gitmek bu sefer daha eğlenceli gelmişti gözüme.

(756 kelime)
Bu sefer biraz kısa oldu kusura bakmayın ;')
Sizce kitap nasıl? Bölümler güzel ilerliyor mu? Yoksa sıkılıyor musunuz? Belirtmeyi unutmayın ^^

PartnerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin