Sabah gözüne çarpan ışıkla uyandığında yüzünü buruşturdu Reo. Daha gözünü bile açmadan başının ağrıdığını hissetti. Ellerini gözlerine getirip ovuşturarak ayılmaya çalıştı. Yatakta oturur pozisyona geldiğinde güneş ışınlarından kurtularak araladı gözlerini. Bir an nerede olduğunu algılayamadı, etrafa bakındı ve tek anladığı şey büyük odadaki koca yatakta oturduğuydu.
Nerede, kimin evinde olduğunu öğrenmeyi bir kenara atıp telefonunu aramaya başladı. Yatağın yanındaki komodinin üzerinde bulduğunda ilk yaptığı şey annesini aramaktı. Annesi 1 saniye bile bekletmeden açtı. "Reo, biz 'erken gelmeye çalışma' derken sen 'hiç gelme' anladın herhalde!"
"Sana da günaydın anne."
"Günaydınmış! cık cık cık." konuşan kadının arkasından çatal bıçak sesleri geldiğinde kahvaltı yaptıklarını anladı Reo.
"Afferin Reo, gençsin sen azıcık hayatını yaşa aslanım benim!" diye bağırdığında babası, kırkırdamadan edemedi Reo.
Annesi babasına kızarken ikilinin arasında geçen sohbeti kesti. "Arkadaşımın evindeyim anne merak etme." yani herhalde öyleyimdir. "Bugün kesin geleceğim." dedi gülerek.
"Bak bir de dalga geçiyor! Hele bir gelme kulağını çekerim senin."
"Evet, tamam. Görüşürüz. Sizi seviyorum." dedikten sonra karşıdan 'Bizde seni tatlım.' sesini duymasıyla kapattı telefonu.
Yataktan indiğinde anca fark etti kendi kıyafetlerinin üzerinde olmadığını. Belinden neredeyse düşecek kadar büyük bir şort vardı altında. Üzerindeyse içinde kaybolduğu bir sweatshirt. İnce bir şort ile sweatshirt ne alaka diye düşünmeden edemese de daha çok merak ettiği şeyler bunları nasıl giydiği ya da kimin giydirdiği ve kendi kıyafetlerinin nerede olduğuydu.
Kapıyı açıp odadan çıktığında bir merdiven karşıladı onu. Aşağı kattan sesler geldiğini fark ettiğinde indi merdivenleri teker teker. İlk önce merdivenlerin arkasına baktı. Büyük bir televizyonun karşısında pahalı koltuklar, tablolar ve çiçekler gibi dekorasyon malzemeleriyle oldukça güzel gözüküyordu. Etrafa çok bir göz gezdirmek istemiyordu ama nereye baksa harika bir manzara olduğunu düşünüyordu ki bu evi dekore ederken kadın eli değdiği açıktı.
Merdivenin hemen yanındaki kapısız yerden geçtiğinde yemek yapmakla uğraşan beyazlıyı görmeyi hiç ama hiç beklemiyordu. Oldukça güzel kokan yemeklerle donatılmış masayı görünce daha da şaşırdı. İçeri girmedi, olduğu yerden arkası dönük kişiyi izledi sadece.
Nagi, elindeki son tabağı koymak için döndüğünde anca gördü morluyu. Elinde olmadan nedensizce sırıttı kendi kıyafetleri içerisindeki çocuğu görünce. "Çok uyumadın mı?" dedi tabağı masaya koyarak.
"Saat kaç ki?" derken masaya doğru ilerlemeye başladı Reo. Bir yandan da altındaki şort düşmesin diye yukarı doğru çekiştiriyordu. Nagi duvardaki saati gösterdiğinde o tarafa döndü. "Ne zamandır uyuyorum?" dedi saatin 11 olduğunu görünce.
"Eve vardığımızda saat neredeyse gece 1'di." derken buzdolabına yöneldi ve kapağını açtı Nagi.
Reo, "Üstümü değiştirenin sen olduğunu söyleme de kusmayayım yemeklerin üzerine." diyip kaşlarını çattı ellerini belinin iki tarafına koyarken.
Nagi elindeki içecekle buzdolabının kapağını kapatırken kahkaha attı. "Maalesef. Sarhoşken bile reddediyorsun beni. Kıyafetleri elimden sertçe alıp banyoya sendeleye sendeleye gittiğinde düşüp de bir yerlerini yaralarsın diye düşünürken ben ölüyordum." dedikten sonra göz göze geldi morluyla. "Kıyafetlerimin içinde çok tatlı olmuşsun. Oturmayacak mısın?" diyerek bir sandalye çekti ve sofraya oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Wish Has Been Granted // NagiReo
Short StoryLisedeyken araları fazlasıyla iyi olan ikilinin ilişkisi aniden bozulsa da ileride tekrardan kavuşma ihtimalleri var mı? Bu, sadece bir tesadüf mü? (Küfür vardır, bilginize.) [❣︎Nagi Seishirou x Mikage Reo❣︎] ➪Üniversite ➪Düz yazı ✫Kunigiri