"Nerde bende o yürek, yardan cayacak?"
.
Soğuk hava ilmek ilmek içime işlerken dizlerim titriyordu ama emin değildim, sebebinin soğuk olduğundan. Boğazımın etrafında bir ip hissediyordum mesela, elimi boğazıma götürüyordum, ip yoktu. Düşüncelerim de düğüm olmuştu, farklı farklı şarkılar aynı anda çalıyordu, melodiyi takip edemiyordum. Bazı kelimeler duyuyordum beynimin içinden ama onları da seçemiyordum. Kafamı hemen yanımdaki cama vurup susturmak istiyordum.
Kelimeler cümlelere dönüşüp yer değiştiriyordu, noktanın yeri sürekli daha da ileriye gidiyordu, virgüller artıyordu, kelimeler çoğalıyordu ama biri bile iki dudağımın arasından çıkıp ona ulaşamıyordu. Neden?
Konuşmak için, bağırıp çağırmak için yanıp tutuşan ben değil miydim? Şimdi niye suspus olmuştum, iki kelime edemiyordum. Neden?
Öfkemin sebebi o değil miydi? Yaptıklarını anlamlandıramadığım? Kafamı kurcalayan bütün soruların cevap ondaydı.
Arabaya biner binmez açtığı klima sıcak hava arabayı ısıtıyordu, radyoyu açmamıştı ve dışarıdan şiddetli rüzgarın sesi geliyordu. Araba sessizdi. Onun tarafına gözümü bile değdirmediğim için nasıl göründüğünü bilmiyordum ama nefes alışverişlerini duyuyordum. Ara sıra elini saçına götürüp dağınık saçını daha da dağıttığını da işitiyordum.
"Evimi bilmiyorsun," dedim düz bir sesle, sessizliği bozarak. Gözlerinin bana döndüğünü hissettim. Ona bakmadan ve bir şey demesini beklemeden kısaca adresi verdim, zaten bilindik bir yer olduğundan.
Sesli bir nefes aldı.
Aradan geçen birkaç dakika sonunda, ben ışıklı yolu izlerken "konuşmayacak mıyız?" Diye sordu bir çırpıda. Sesi fısıltıdan biraz yüksekti.
Buna şaşırdım. Çünkü dediği gibi çekip gideceğini düşünmüştüm. Beni hayatından çoktan çıkardığını, birbirimizi sadece hatırlayacağımızı, susmak istediğini. Konuşmayacak mıyız, derken ne dememi bekliyordu? Bilmiyordum.
Konuşmak istiyordum. Her şeyi kesinleştirmek istiyordum. Hiçbir şeyin havada kalmamasını, her şeyin sebebini öğrenmek istiyordum. Eğer ki bunlar olursa her şey içimde hallolacaktı zaten. Belirsiz kalan her şey savaş çıkarıyordu içimde.
Bulut, demek istiyordum. Neden böyle yapıyorsun? Ben senin neyinim ki? Beni hayatının neresine koydun ki böyle davranıyorsun? Niye gecenin bir vakti beni eve bırakmaya geliyorsun? Neden benim için korkuyorsun? Sürekli üç adım atıp iki adım geriye çekiliyorsun, diğer adımı benden mi bekliyorsun? Ama neden?
Ona döndüm, sessizce izledin suratını. Bana bakmıyordu, iki eli direksiyondaydı ve sıkıydılar. Gözlerini hafifçe kısmıştı, belki göremediğinden tam. Dudaklarını birbirine bastırmıştı ve belki azıcık çenesini sıkmıştı. "Konuşmak mı istiyorsun?" Dedim.
Afalladı, kaşlarını çatıp düzeltti saniyeyle. Boşta olan sol dizini sallıyordu. Bu tehlikeli değil miydi?
"Sen istiyorsun."
"İstemiyorsan bir manası yok, tek başıma konuşmayacağım göre."
"Sor." Dedi vurgulu bir tonla. "Neyi merak ediyorsan."
Alt dudağımı titremesin diye dişlerimle ezdim. Sesi soğuktu. Samimiyetsizdi. Olsun da bitsin der gibiydi. Göğsümün ortası kaynar su dökülmüş gibi yandığında elimi göğsüme götürdüm. O bunu görmedi. Çünkü bana bakmıyordu. Bakmayacaktı da. Araba sürdüğünden değil. Bakmak istemediğinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Kekre Dünyada|| yarı texting
Teen Fictionbulutkoc: niye ağlıyorsun? 12.34 görüldü. 14.08 Unutulmuyor ne tuhaf dünya işleri, seninle bir döşekte sevişirken bile.