"Bir sor ne fark eder ki artık yanlış anlasam."
&
"Bu soru biraz sıkıntı bir soru, çok küçük bir ipucu var soruda. Görmesi çok zor."
"Görmesi zorsa nasıl göreceğim ben o zaman?"
"Soru sıkıntılı zaten Şevval, bu soru çeşidi değil." gülerek söylediği şeye gülümsedim ve elimdeki kalemi kitabın arasına koydum. Kitabı kapatıp dibimdeki Taha'dan uzaklaştım.
"Başka sorun yok mu?" diye sorduğunda doğrulmuştu ve biraz üzülmüş gibiydi. Gülümsedim ve kafamı iki yana salladım. Okul biteli yaklaşık iki saat oluyordu, ev artık üstüme üstüme geldiğinden okulda etüte kalmıştım. Benim dönemimde etüte kalan çok az kişi vardı, sorum olunca tanımadığım insanlara soramamıştım. On ikilerin etüt salonunda olan hocaya götürdüğümde beni Taha'ya yönlendirmişti. El mecbur kabul etmiştim. Taha'nın bundan rahatsız olacağını düşünsem de öyle olmamıştı. Ya da rahatsız olup bana belli etmemişti. Güler yüzü ve sabrı çok yardımcı olmuştu.
"Bu aralar o kadar soru çözmüyorum," dedim bakışlarımı ona çevirirken. Boyu çok uzun değildi, ona bakarken boynum ağrımıyordu. Ben 174 isem o sanırım 178 falandı. Saçları dalgalı görünüyordu ama doğru bakımı yaptığında kıvırcık olacağına emindim. Üzerinde koyu gri bir eşofman, beyaz tişört ve siyah kapüşonlu polar hırka vardı.
Bense onun rahatlığına zıt olacak şekilde kot pantolon, siyah, belimi saran ince bir bluz giymiştim. Mont dışında da yanıma bir şey almamıştım.
"Bir sorun mu var?" diye sordu anlayışlı bir sesle.
"Ara sıra oluyor böyle," demekle yetindim. Oysa yalan söylüyordum.
"Birinciliği bırakmak istemezsin diye düşünüyorum," dedi dudağının bir kenarı yukarı kıvrılırken.
"Alt dönemlerin de sonucuna bakıyorsun?" hafif şüpheyle söylediğim şeyle gülümser gibi oldu. "Hem birinciliği bırakalı çok oluyor, üçüncü olarak takılıyorum ben."
"Bir," diyerek başladı sözüne, her an gülecekmiş gibi. "Hayır alt dönemlerin sonuçlarına bakmıyorum, hocalar senin çokça bahsini açıyor. İki, nasıl olabilir ya? Nasıl birincilikten bu kadar düşebilirsin?" sona doğru ciddiyeti bozulmuş gülmeye başlamıştı. Ben de onunla beraber gülmeye çalışmıştım ama faydasızdı. Bir yanım hala o kadar buruktu ki, nereden tutsam elimde kalıyordu.
"Anladım," dedikten sonra etrafa bir bakış attım. "Ben gideyim artık, teşekkürler tekrardan."
Başını eğerek beni selamladığında arkamı döndüm ve kendi sınıfıma girdim, montumu giyip çantamı hazırlarken kafam çok başka bir yerdeydi. Koridora çöküp ağlamamın üzerinden iki gün geçmişti ve bugün cumaydı. İki gün boyunca okula gelmemiştim, gelememiştim. Nerede geleceği belli olmayan saçma ataklarım yüzünden odamdan bile çıkamamıştım. Üstüne üstlük okula gelsem bile insanları duymak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Kekre Dünyada|| yarı texting
Ficção Adolescentebulutkoc: niye ağlıyorsun? 12.34 görüldü. 14.08 Unutulmuyor ne tuhaf dünya işleri, seninle bir döşekte sevişirken bile.