05

189 15 8
                                    

İki haftanın sonunda Wooyoung okula geri dönmüştü. Kolu alçıdaydı, giysilerinin altında kaburgalarını sıkıca saran bir sargı vardı ve henüz birinden destek almadan yürüyemiyordu ama sonuçta dönmüştü. Bu iki hafta içerisinde pek çok şey değişmişti. İki takım da antrenman yapmayı bırakmıştı çünkü birbirleriyle görüşmek istemiyorlardı. Bir taraf utanıyordu, diğer taraf ise birilerinin yüzünü dağıtma hırsıyla yanıyordu.

Yeonjun ve Soobin o akşamdan sonra daha da yakınlaşmışlardı, öğle saatinde bahçede oturup kitap okuyarak yemeklerini yiyorlar ya da birbirlerini tanıma amacıyla sohbet ediyorlardı. Birbirlerine baktıkları anda kızaran bu ikilinin sohbet edebilecek duruma gelmesi diğerlerini de şaşırtmıştı.

Hyunjin ve Felix o günden sonra bir kere bile yüz yüze gelmemişti. Felix büyük olandan kaçma eğilimindeydi çünkü söyledikleri ve yaptıkları yüzünden biraz utanıyordu. O sabah söyledikleriyle Hyunjin’in kalbini kırmıştı ve özür dilemeye de utanıyordu. Hyunjin ise takımının en küçük üyesinin yediği haltlardan dolayı ona yaklaşamıyordu. Felix’in zaten tekvandoculardan fazla hoşlandığı söylenemezken San’ın yediği haltlarla nefretinin daha da koyulaştığından korkuyordu.

Minsung çiftinde ise durumlar çok daha farklıydı. Evet, Minsung ismini Minho bir dahi edasıyla ortaya atmıştı. Kendi kendisini Jisung ile shipliyordu. Sözlü tacizlerini aç kurtları Jisung’dan uzaklaştırmak için okul ortasında yapmaya başlamıştı. Çocuğu okul bahçesinde gördüğü anda balım, çöreğim ve sincabım gibi çeşitli rezil sıfatlarla yanına çağırıyor ve çocuğu rezil ediyordu. Zaten arkadaş çevresi yakın olmayan sincabın yanına kimse yaklaşmamaya başlamıştı.

San ise topluluktan uzaklaştırıldığı günden beri çoğu şey hakkında düşüncesini değiştirmişti ve deyim yerindeyse köpek gibi pişmandı. Gerçekten Wooyoung’a büyük bir zarar vermek istememişti. Sadece gözünü korkutup yanına yaklaşmasını engellemek istiyordu. Aslında yaptıkları Jisung’un Minho’ya yaptıklarından farksızdı. Ortadaki sorun San’ın Minho gibi bir hayvan olmamasıydı. O çok daha narindi ve ömrü boyunca hep serserilerle dövüşmüş olan San onun bu kadar narin olabileceğini bilmiyordu. Wooyoung’a saplanan camdan ise kesinlikle haberi yoktu. Eğer çocuğun öyle yaralandığını bilseydi onu kesinlikle ara sokakta bırakmaz, hatta gerekirse sırtında taşıyarak hastaneye ulaştırırdı.

Kendine itiraf etmek istemediği ama pişman olduğu bir şey daha vardı. Bir homofobik gibi davrandığı için de pişmandı. Aslında oldukça açık görüşlüydü ama Kore’de geçirdiği son dönemler onun karakteri üzerinde değişikliklere sebep olmuştu. Şu son iki haftada Yeonjun ve Soobin’in yakınlaşmasıyla gözünde cinsiyetlerin pek de bir farkı olmadığını anlamıştı. O gece Wooyoung’u dövmesini sağlayan şey kendi duyguları değil içinde yaşadığı ülkenin toplum baskılarıydı.

*

Wooyoung derin bir nefes aldı ve okulun girişinden içeri adım attı. Sanki aylardır okula gelmemiş gibi hissediyordu. Etraftaki tanıdıkların bakışlarını görünce başıyla selam verdi ve bahçede onu bekleyen arkadaşlarının yanına seğirtti. Felix onu görünce bankta oturduğu yerden kalktı ve küçüğüne yer verdi. Onu özlemişti. Aslında neredeyse her gün hastanede görüşmüşlerdi ama küçük dostunu okul forması içinde ve hasta yatağının dışında görmek büyük bir rahatlamaydı.

“Hoş geldin Wooyoung-ah!” Yanında oturan Yeonjun kollarını ona sardı ve kaynamaya devam eden kemikleri acıtmamak için yavaşça sarıldı. Wooyoung duygulansa da hıhlayarak gözlerini devirdi.

“Tanrı aşkına, eğer beni bu kadar özlediğinizi bilseydim doktora daha çabuk çıkmam için baskı yapardım.”

“Doktoru çenenle bezdirdiğini biliyoruz zaten.” Jisung umursamaz gibi görünerek konuşmaya çalıştı ama kızarmış yanakları ve parıldayan gözleri heyecanını ele veriyordu. Tabii ki de kardeşinin geri dönmesine sevinmişti.

Dancers vs fighters ₪ hyunlix, woosan, yeonbin, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin