“…ve tekvando takımımıza kazandıkları ikincilik ve üçüncülükler için teşekkür ediyoruz, okulumuzun gururusunuz. Bugünlük duyurular bu kadar, hepiniz sınıflarınıza.”
Spor salonundaki öğrenciler yavaş yavaş boşalırken Jisung iç çekti. Yine dans topluluğunun başarısı müdür tarafından yok sayılmıştı. Hafta sonu, kendileri katıldıkları bir yarışmada takım olarak birinci olmuşlardı ama her zamanki gibi müdür onları görmezden gelmişti. Yaşlı adam anlaşılmaz bir biçimde danstan nefret ediyordu. Bütçeden en az parayı onlara ayırıyordu ve en kötü kulüp odasını onlara veriyordu.
“Küçük sincabım!” Jisung iç çekerek kendisine doğru koşan Minho’ya baktı. Büyük olanın yüzünde her zamanki gibi göz alıcı bir gülümseme vardı fakat bu sefer görünüşünde büyük bir farklılık vardı, saçları mor rengindeydi. Jisung kendisine gülümseyen çocukla kıpkırmızı oldu ve somurtarak arkasını döndü. Evet, Minho’ya gıcık oluyor olabilirdi ama sayısız flörtleşmeden sonra yavaş yavaş duvarlarını indirmek zorunda kalmıştı.
“Hey, bak sana ne aldım!” Minho küçük olanı omzundan tutup kendine doğru çevirdi ve elindekini gösterdi, kocaman elleri arasında daha da sevimli görünen pembe kremalı bir cupcake tutuyordu. Jisung gözlerini kaçırarak yavaşça keki aldı ve bir ısırık aldı.
“Tadı enfes! Bunu nereden aldın?”
Minho göz kırparak sırıttı. “Okul çıkışında sana kafeyi göstereyim ve bunun adını randevu koyalım, olur mu?”
Jisung somurttu ve omzunu Minho’nun tutuşundan kurtarıp arkasını döndü. “Böyle yapacağını biliyordum işte! Herkesi elde ettiğin gibi beni de elde etmeye çabalıyorsun ama ben bunlara kanmam!”
“Jisung-ah, aslında bu keki ben yaptım. Sadece utandığımdan söylemek istememiştim. Lütfen kendini diğerleri gibi görme, daha önce kimseden böyle hoşlanmamıştım.”
Jisung tekrar ona döndü. “Eğer benim özel olduğumu düşünüyorsan özel hissettirmelisin Minho. Şu ana kadar okulda tavlamadığın erkek ya da kız kalmadı. Beni sadece zor bir hedef olarak gördüğünü düşünüyorum ve yavşak davranışlarınla her geçen gün buna daha çok ikna oluyorum. Senden hoşlanıyorum ama seninle çıkabilmem için önce kendine çekidüzen vermen gerek.”
Sözlerinin ardından koşarak spor salonunu terk etti.
Ardında kalbini tutarak donakalmış bir Minho bırakmıştı.
“Sanırım ölüyorum.”
*
“Soobin-ah! Buraya gel, buraya!” Yeonjun büyük bir ağacın altına oturmuş diğerinin dikkatini çekmek için elini sallıyordu. Zemine bir örtü sermişti ve yanında yiyeceklerle dolu koca bir kutu vardı. Soobin koşarak yanına geldi ve diz çöktü.
“Yeonjun, bu kadar çok şey hazırlamana gerek var mıydı? Dün sana sadece fıstık ezmeli sandviç getirmiştim.”
Yeonjun kızardı ve ensesini kaşıdı. “Annem üniversiteye geçtiğimde zor durumda kalmamam için bana yemek yapmayı öğretti yani o kadar da zor olmadı.”
Kapların kapağını açtı ve muhteşem görünen yemekleri gözler önüne serdi. Pilav, ahtapot görünümünde sosis kızartmaları, soslu kızartmalar ve kavrulmuş et vardı ve hepsi de bolca bulunuyordu.
“Vay canına, evleneceğin kişi aşırı şanslı!” Aslında Soobin’in amacı iltifat etmenin yanı sıra Yeonjun’un sevgilisinin olup olmadığını öğrenmekti. Gerçi, daha gay olup olmadığını da bilmiyordu ya.
Yeonjun getirdiği plastik tabaklara yemek servis ederken somurtarak konuştu. “Henüz beni kabul eden biri erkek olmadı. Herkes görünüşümden dolayı insanların kalbini kıran pisliğin teki olduğumu ya da Nakamoto Yuta gibi olduğumu düşünüyor. Kendilerini aldatacağımı ya da daha iyi biri için onları terk edebileceğimi falan düşünüyorlar herhalde.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancers vs fighters ₪ hyunlix, woosan, yeonbin, minsung
RomantizmSon yağmurda okulun zemin katını su bastığından dans odası kullanılamaz hale gelmişti, yapılacak tek bir şey vardı. Okulun tekvando kulübü ve dans kulübünün aynı gün ve aynı saatte spor salonunda birlikte çalışması. Dans takımı durumdan hoşnut değil...