0.2

1.3K 138 131
                                        

tw/m.

•••

çalan kapının sesiyle elindeki kahveyi masaya bıraktı seungmin. arkadaşlarından birinin gelmiş olduğunu düşünerek gülümsedi ardınca. daha yeni birlikte olmalarına rağmen kapının arkasındaki kişinin jeongin olduğunu düşünüyordu. jeongin hep böyleydi çünkü, seungmin ne zaman biraz da olsa içse, gelir kontrol ederdi seungmin'i.

başı hafiften dönerken kapıya doğru adımlamaya başladı. hayır, sarhoş değildi. bir saatten fazlaydı eve döneli ve hafif çakır keyif hissediyordu. geldikten sonra hemen duş almış, ardınca da kahvesini içmişti. tamamen ayılabilmek içinse ikinci bardağı içecekken kapı çalmıştı.

ısrarla çalan kapıya karşı kaşlarını çattı seungmin. "jeongin o kapıyı yedireceğim sana!" diye bağırdıktan sonra kapıyı açtı. karşısında gördüğü kişiyle donup kaldı. "minho?" sesi titrerken karşısındaki çocuğun adını seslendi. giydiği gömleğin üstten açılmış iki düğmesine, dağınık saçlarına ve yağan yağmurun etkisinden ıslanmış görüntüsüne baktı.

"senin ne işin var burda?" dedi seungmin. üzerindeki şaşkınlığı hâlâ atlatamamışken kapıyı sonuna kadar açtı ve içeri girdi minho. alkolün etkisinden yanakları kızaran çocuğa baktı usulca, sonra seungmin'in giydiği hoodiesinin eteğinden tutarak kendisine çekti. soğuk dudaklarını seungmin'in sıcak dudaklarına bastırdı. anın verdiği şokla kalakaldı seungmin. hırsla dudaklarına asılan minho'nun göğüsüne bıraktı ellerini.

kafası bulanıktı ama yerindeydi. özlediği dudaklara kavuşmanın getirdiği sarhoşluk, ki bu fiziksel değildi, damarlarında gezinen adrenalin ve daha nice şey seungmin'in sıcaklığını artırıyordu.

yanlıştı.

şu an yaptıkları şey yanlıştı ama yanlışlar kimin umrundaydı?

seungmin'in karşılık vermediğini hisseden minho dudaklarını öptüğü çocuğun beline sarıldı sıkı sıkı. mümkünmüş gibi bedenini seungmin'in bedenine daha da yaklaştırdı.

yanlıştı. seungmin tekrar tekrar kafasından geçirdiği şeylerin esiri olmasına izin vermek istiyordu. minho'yu itmek, ona bağırıp çağırmak ve hangi yüzle evine, evlerine, geldiğinin hesabını sormak istiyordu. yapamadı.

daha fazla dayanamayan seungmin kollarını karşısındaki bedenin boynuna sardı. dışarda yağan yağmura ikisinin dudak sesleri eşlik etmeye başladı. seungmin minho'nun ensesindeki saçlara tutundu sonra. ara ara çekiyor, ardınca da okşuyordu.

minho seungmin'i yönlendirerek tutunmak için bir şeyler, belki bir yer aramaya başladı çünkü bacakları titriyordu ikisinin de. aylar sonra kavuşmanın verdiği huzur, anın getirdiği haz ve ikisinin de damarlarında gezinen alkol hiç yardımcı olmuyordu.

bu yüzden olacak ki seungmin'in gözünden bir damla yaş karıştı hiçliğe. özlemişti minho'yu, biliyordu. zaten her ikisi de her şeyi biliyordu ama ikisinin de gururu bir şeyleri düzeltmeye izin vermiyordu. minho ağzına gelen tuzlu tadı hissettiğinde seungmin'in ağladığını fark etmişti.

yine de hiçbir şey yapmadı.

nefessiz kalana kadar öpüşen ikili ara ara çekilip nefes alıyor sonra ise bir öncekinden daha hızlı bir şekilde birbirlerinin dudaklarına yapışıyorlardı.

ikisi de etrafı göremiyordu o an.

birkaç saniye sonra ise masanın üzerindeki kahve bardağı yerdeydi.

yine nefessiz kalmış olacak ki geri çekilen minho, seungmin'in belinden tutarak kucağına almış tekrardan dudaklarına yapışmıştı. sonra da ezbere bildiği odaya doğru adımlaya başlamıştı. birkaç saniye sonra ise kapısını ayağıyla açtığı odaya girmiş ve etraftaki seungmin kokusuyla birlikte kucağındaki çocuğu yatağa bırakmıştı.

"gitmen gerek minho." nefes nefese dediği şeye kendisi bile inanmamışken elini minho'nun gömleğine götürdü seungmin. minho'nun üçüncü düğmesini de kendisi açtı.

"biliyorum."

dördüncü düğmesi de açılan minho gömleğini çıkarıp kenara atmıştı. dizlerinin üzerinde dururken yukarıdan savunmasız bir şekilde uzanan seungmin'e, seungmin'ine, bakıyordu.

"kafam yerinde, kafan yerinde. sonrasında suçlayacaksın belki beni ama ikimiz de istiyoruz." o kadar hızlı konuşuyordu ki kendisi bile anladığından şüpheliydi minho. nefeslerini düzenledikten sonra eğilip seungmin'in hoodiesini çıkarmıştı hızlıca. "deliriyorum seungmin. beni delirtiyorsun."

boynunu öpmüştü minho seungmin'in.

"gözümün önünde sana dokunmalarına nasıl izin verirsin?"

eliyle tanımadığı o çocuğun dokunduğu yerleri sıkmıştı sonra.

"sana benim dokunduğum yerlere başkasını dokundurtma demiştim."

tek eliyle seungmin'in iki bileğini yakalamış ve başının üzerinde birleştirmişti.

"bunu yaptığın yetmiyormuş gibi bir de gözümün önünde, öyle mi min?"

dudaklarına sert bir öpücük bırakmıştı.

"boynuna dokundu, ellerini kırmak istedim onun. boynuna dokundu, kimse dokunmayacak demiştim."

sinirlendiğini hisseden minho seungmin'in boynuna asılmıştı tekrardan.

"minho-" diye iç çekmişti seungmin.

her yerdeydi.

minho'nun eli her yerindeydi.

belinde, boynunda, bacaklarında.. her uzvunda minho'yu hissediyordu. bu duyguları özlediğini tüm hücrelerinde hissediyordu. kendisini kaybetmişti. öyle ki başka zaman duysa minho'nun söylediklerini, muhtemelen yeni kavganın alevlenmesine sebep olacaktı. şimdi ise sadece kanı kaynıyordu.

kabul etmek istemese de minho'yu en çok da sinirlendiğinde seviyordu.

bacaklarının arasında hissettiği haraketlilikle kasılmıştı seungmin. biraz sonra ise içinde hissettiği sıcaklık ve gel gitlerle tamamen kopmuştu dünyadan.

minho o gece kabullenmişti, kendi ismini seungmin'in ağzından çığlıklarla duyması paha biçilemezdi.

ikisi de birbirlerini doyurmaya çalışmış ardınca ise yorgunlukla yatmışlardı. sonra ise alkolün etkisi ve yorgunlukla uykuya dalmışlardı.

sabah pişman olacağından habersiz sahiden de uyumuştu seungmin.

505 • 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin