iki hafta sonra.
elindeki poşetleri sıkıca tutarken ayağıyla kapıyı kapatmıştı seungmin. eve hızlıca gelebilmek için çok fazla efor sarf etmişti ama değeceğini biliyordu. ayakkabılarını ve montunu hızlıca çıkardıktan sonra direkt olarak mutfağa adımlamıştı. aldığı eşyaları teker teker poşetlerden çıkarmış sonra ise kendisine gereken malzemeleri masaya bırakıp geri kalanları buzdolabına yerleştirmişti.
yemek yapmayı bilmese bile uğraşmayı seviyordu. sonuç ne olursa olsun sevdiği biri için bir şeyler hazırlamak seungmin'i hep tatmin etmiştir. özellikle bu kişi hayatındaki en sevdiği kişiyse.
çekmecede olan önlüğü alıp taktıktan sonra pişireceği yemeğin malzemelerini yıkamış, tarifini bildiği yemeyi yaklaşık yirmi dakikaya yapmış, sonra ise pastayı hazırlamaya başlamıştı.
yemeği kolay bir şekilde yapsa da pastayı hayatında ilk kez yapacaktı. aslında eskiden sevgilisi yaparken yanında durup ona yardım ediyordu bu yüzden çok da zorlanacağını düşünmüyordu ama yine de internetten bulduğu tarifi açmış sonra ise kocaman gülümsemişti.
tarifi izledikten sonra kendisi için şarkı açmıştı seungmin. hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu. pastanın kremasını hazırlarken kalçasını sallıyordu, sonra kremanın tadına bakıyor, memnun bir şekilde sırıttıktan sonra ufak dansına yeniden dönüyordu.
kremayı hazırladıktan sonra yıkadığı çilekleri doğramaya başlamıştı. seungmin kendisini işine o kadar kaptırmıştı ki arkadan gelen bedeni duymamıştı. biraz sonra ise beline sarılan kollarla korkmuş ve hemen arkasını dönmüştü. arkasını döndüğünde ise sırıtan bir minho ile burun buruna gelmişti.
"ödümü kopardın." demişti gülümseyerek seungmin. ardından kaşlarını çatmış ve minho'nun kollarını belinden ayırmıştı. "sen neden ayaktasın? ben sana kalkma demedim mi?" minho kollarını yeniden seungmin'in iki tarafından masaya yaslamış sonra ise daha çok gülümsemişti.
"seni özledim, ayrıca sen bana bir saat yokum demiştin iki buçuk saat oldu."
sinirli durmaya çalışma planı hemencecik bozulmuştu küçük olanın. ellerini karşısındaki sevgilisinin yüzüne koymuş ve yaklaşıp yanağına öpücük kondurmuştu.
"markette işim uzadı." gözleri minho'nun gözlerinden sargıda olan bedenine kaymış sonra yeniden kaşlarını çatmıştı.
"minho hadi hemen yatağa." demişti sonra. minho ise gülümseyerek seungmin'i izliyordu sadece. seungmin'in dediklerini duymuyordu bile. büyüğünün bakışlarından utanan seungmin'in ise yanakları kızarmaya başlamıştı.
"sen beni duymuyor musun?" elleriyle minho'nun yapılı bedenini döndürmüş, "hemen yatağa koca bebek, ben çağırmadan da sakın inme." demişti.
"ama hayat-" minho'nun ısrarlarına kulak vermek istemeyen seungmin onu itekleyerek mutfaktan çıkarmaya çalışıyordu. çünkü biraz daha ısrar etse yenileceğini biliyordu.
"aması falan yok, hadi hemen yatağa."
seungmin'in dediğinden kaçamayacağını anlayan minho oflamış sonra ise hemen sevgilisinin dudağına hızlı bir öpücük kondurup odaya adımlamıştı. ani gelen öpücükle afallayan seungmin derin bir nefes almış, sonra ise gülümseyerek işine dönmüştü.
yaklaşık bir saat sonra her şeyi hazırlamıştı seungmin. masayı kurmuş, hemen bir duş almış sonra ise yemekleri masaya koymuştu. en önemli şeyi, aldığı hediyeyi de cebine koymuş ve minho'yu çağırmıştı.
dikkatli adımlarla aşağı inen minho hazırlanmış masaya gülümsemiş ve yerine geçmişti.
"bu kadar şeye neden zahmet ettin ki? keşke sipariş falan verseydik."
"bunca aydır saçma sapan şeyler yiyordun zaten, sağlıklı beslenmen gerek."
kırkırdamıştı minho. sonra ikisi de yemeklerini yemiş ve televizyonun karşısına geçmişlerdi. "sen film koy ben de pansuman için sargıyı falan getireceğim." minho onu onayladıktan sonra hızlı adımlarla gerekli şeyleri getirmeye gitmişti.
son iki haftadır her şey o kadar değişmişti ki ikisi için de. ama ne minho, ne de seungmin bundan şikayetçilerdi. ilk hafta ikisi için de çok zor olsa da bir şekilde atlatmışlardı. hastaneden çıktıktan sonra minho ne kadar seungmin'e yük olmak istemese de seungmin ısrar etmiş ve onu evlerine getirmişti. bu süreçte minho'ya bebek gibi bakmıştı.
minho ise çok kısa sürede toparlamıştı. fiziksel olarak sadece yara izi kalmıştı bedeninde, bir iki kez pansuman yaptıktan sonra ise tamamen sargıyı açabileceğini söylemişti doktor.
mental olarak daha kötüydü minho. ilk haftanın zorlu geçmesinin nedeni de buydu aslında. ama seungmin öyle bir iyileştirmişti ki minho'yu, artık geceler kabus bile görmüyordu nerdeyse.
seungmin minho'nun yaralarını iyileştiriyordu, ister fiziksel, isterse de mental.
kafasında düşüncelerle birlikte gerekli şeyleri alıp hemen minho'nun yanına dönmüştü seungmin. kanepeye yaklaşmış ve yanına oturmuştu sevgilisinin. o gerekli şeyleri hazırlarken minho da kanepeye uzanmıştı.
sargıyı açmaya başlayan seungmin sık sık minho'nun yüzünü kontrol ediyordu. o kadar narin davranıyordu ki sanki ufak da olsa yanlış yapsa minho'nun canını yakacaktı. doktorun söylediği şeyleri arka arkaya yaparken minho da seungmin'i izliyordu. çok korkmuştu minho. yaptığı şeylerden sonra seungmin'in onu affetmeyeceğinden ölesiye korkmuştu.
göğüsünü delen bıçak yaraları bile onu öldürmemişken, seungmin'in yokluğu onun sonu olurdu, biliyordu.
gülümsemişti minho. ardınca ise yarasına üfleyen seungmin'i bileğinden tutup kendisine çekmiş ve dudağına bastırmıştı dudaklarını. sonra her iki yanağına birer öpücük kondurmuştu, sonra ise sırayla çenesini, burnunu, alnını ve saçlarını öpmüştü.
"seni çok seviyorum." demişti minho. "seni o kadar çok seviyorum ki. çok korktum seungmin. bunu sana söylemeden ölürüm diye çok korktum." son olarak elindeki sargıyla yarasını sarmıştı seungmin. demin yaşanan şeyin heyecanıyla yanakları kızarmıştı. minho'nun sözleri ise hiç yardımcı olmuyordu ona.
"bir daha ölmekten bahsetmek yasak." demişti seungmin de. "hem sen beni beklemeseydin beni gelip seni kendi ellerimle boğardım minho." kıkırdamıştı minho seslice. seungmin elindekileri masaya bırakmış ve saate bakmıştı. saatin 23:58 olduğunu gördüğündeyse hemen ayağa fırlamış ve mutfağa koşmuştu.
minho, "seungmin nereye?" diye bağırsa da seungmin bir cevap vermemişti.
aldığı mumları hızlıca pastaya dizdikten sonra yakmış ve arkasında şaşkın bir şekilde bıraktığı sevgilisinin yanına adımlamaya başlamıştı.
"iyi ki doğduuun minhooo! iyi ki doğduuun minho!"
gülümseyerek masaya yaklaşmış ve pastayı masaya bıraktıktan sonra yerinde zıplamıştı. "hadi minho! dilek tut ve üfle."
neler olduğunu anlamayan minho şaşkınlıkla seungmin'e bakmıştı. sonra yavaşça ayağa kalkıp belinden tuttuğu sevgilisini kendine çekerek sıkıca sarılmıştı. başını boynuna gömmüştü sonra. derin bir iç çekmişti, seungmin'in kokusunu ciğerlerine hapsetmek istiyordu.
"teşekkür ederim, çok teşekkür ederim."
gözleri dolmuştu seungmin'in.
"iyi olacağına söz verirsen işte o zaman bana teşekkür etmiş olursun."
"birlikte iyi olacağız güzelim."
"söz mü?"
küçük parmağını uzatmıştı seungmin.
"minmin sözü."
minho da küçük parmağını sevgilisinin küçük parmağına sarmış ve gülümsemişti.
gecenin devamında birlikte pasta yemiş, film izlemiş ve seungmin, minho'ya aldığı çift bileziğinin tekini minho'nun koluna, diğer tekini ise kendi koluna takmıştı.
bileziğin her ikisi de kırmızı bir iple hazırlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
505 • 2min
Fanfictionksmin gittiğimiz ilk deniz kıyısı, dinlediğimiz ilk şarkı, bana verdiğin ilk sweather, saçlarıma taktığın ilk toka, birlikte izlediğimiz ilk film, gittiğimiz ilk restoran, seviştiğimiz ilk gece, bana seni seviyorum dediğin ilk gün, silikleşmiş anıla...