1. Bölüm

34 3 4
                                    

Ben Melina... Değersiz biriyim. William krallığında cariyelik yapıyorum. Benim işim Kral Joe'nin oğlu Prens James'ın isteklerini yerine getirmek bir nevi onun da cariyesiyim. William krallığı Letonya adında bir ülkede. Cok büyük bir krallık olduğu için biz cariyeleri yaşadığımız kasabadan alıp buraya getiriyorlar, ve burda her birimize dört kişi kalacak şekilde odalara yerleştiriyorlar. Ben bu krallığa üç yıl önce daha on beş yaşındayken getirildim. Şu an on sekiz yaşındayım. Buraya getirilen biri asla geri ailesinin yanına dönemez ve ya onları göremez. Babamı görememek benim için çok zordu. Ve hala da zor doğrusu. Babamı üç yıldır göremiyorum, acaba nasıl ve ya ne yapıyor. Annem yoktu ve ailemin tek kızıyım. Tek varlığımda babamdı onu da şuan göremiyorum...

...

Yattığım yerden uyandım, elimi ve yüzümü yıkadım ve ilk işim olarak prensin odasına gittim. Kapıda dört tane asker dikiliyordu. Beni gördüklerinde kapıyı açtılar. İçeri girdiğimde prens uyuyordu. Prensin kıyafetlerini her sabah gelir ve hazırladım. Bu sabah ta aynısı yapıyordum, prensin dolabına doğru yöneldim ve bugün giyeceği kıyafetleri çıkardım. Prensin yatağının yanında bulunan eski ahşap bir sandalye vardı, her zaman oraya bırakırdım kıyafetleri. Sandalyeye doğru ilerledim ve kıyafetleri sandalyenin üzerine bıraktım. Tam çıkacaktım ki prensin sesini duydum: "Melina, günaydın" prensin tarafına döndüm ve elbisemin eteklerini tutarak onun önünde eğildim: "Sizede günaydın prensim"  dedim kısık sesimle. Çünkü kral böyle emretmişti. Prens her zaman onun önünde eğilmeme kızardı. Ve bu seferde aynısı yapmıştı "Melina daha kaç defa söylemem gerekiyor? Önümde eğilme." Kafamı kaldırdım ve onun okyanusa benzeyen gözlerine baktım, beni resmen içine çekiyordu. "Haklısınız prensim fakat kralımız böyle emretti." Bana tuhaf gözler ile baktı ve konuşmaya başladı:  "Melina babam burda değil. Önümde eğilme Melina" onu asla buna ikna edemzdim. Çok inatçı bir yapısı vardı çünkü: " Prensim ben sizin cariyenizim. Prenses ve ya kraliçe değilim. Elbette sizin önünüzde eğilmek zorundayım." Dedim ona. Boş gözlerim ile baktım ona. Gözleri neden sanki hayal kırıklığı ile doluydu? Hüzün görüyordum o gözlerde ve büyük bir hayal kırıklığı... "Anla artık Melina! Sen benim gözümde cariye değilsin. Saklama artık. Belki resmi bir prenses değilsin ama benim prensesim olacaksın. Saklama artık özellik ile benden. Bu beni hayal kırıklığına uğrattıyor. Aşkını saklama prensesim özellikle de benden." O an ne diyeceğimi bilemedim. Biliyordu en başından beri onu sevdiğimi biliyordu ve oda beni seviyordu. Ama bu imkansızdı. Ben asla onun prensesi olamazdım. O ne kadar benim prensim olsa da. Sanırım en iyisi burayı şuan terk etmekti: "Gitmeliyim prensim." Dedim ve tekrar eğilerek odadan çıktım...

Şuan bunları düşünmemeliyim. Her zaman prensin odasından ayrıldıktan sonra kendi sera bahçeme giderdim. Sarayın arka kısmında, saraydan uzakta kalıyordu. Oraya taraf ilerledim. Saat daha öğle vakti olmamıştı. Öğlen vaktinde tüm cariyeler artık yaptıkları işleri bırakır, saray işleriyle uğraşırdı. Sera bahçeme vardım ve içeri girdim. İçerde sadece iki çeşit çiçek vardı. Kırmızı ve siyah güller. Babam bahçıvandı ve diğer şehirlerden tohum getirirdi. Babam siyah gül tohumunu 'Halfeti' adında bir ilçeden getirmişti. Kırmızı gül tohumu ise babamda her zaman bulunurdu. Buraya gelmeden önce tohumları bana vermişti ve bana onları özen ile yetiştirmemi söylemişti.

Siyah gülün anlamı, kara sevdadır. Bu çiçek, aşıkların birbirine olan sonsuz aşkının mührü olarak görülür. Siyah gül, aynı zamanda umudun da simgesidir.

Kırmızı gül aşkı simgeler. Kırmızı gül romantizmi anlatır. Kırmızı gül tutkuyu anlatır. Kırmızı gül saf ve temiz aşkın da simgesidir.

...

YILDIZLARA UZANAN BEYAZ KÖPRÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin