Beomgyu, parka ulaştığında gördüğü bedenle derin bir nefes aldı. Kendini hiç olmadığı kadar mutlu ve heyecanlı hissediyordu. Yine de ağlayacağını biliyordu, ayrıca söz vermişti Taehyun'a. Açık olacaktı, kendi olacaktı. Tüm bu şeyler ağır hissettiriyordu ona, daha yeni eskisi gibi olduğunu hissederken az önce Taehyun'la yapmış olduğu konuşma karnının kasılmasını sağlıyordu. Yutkunarak adımladı banka doğru, ürkekçe ama bir o kadar da kendinden emin bir şekilde basıyordu adımlarını zemine.Ayağının altında ezilen kuru yapraklar kulağına, bulundukları mevsimin kokusu ise burnuna iliştiğinde derin bir nefes verdi dışarıya. Midesi bulanıyordu, bacakları titriyordu. Elleri terlemişti fakat bunun sebebi kesinlikle hava değildi. Dudaklarını diliyle ıslatma ihtiyacıyla kavrulduğunda yaptı bu hareketi. Bir adım daha attığında ise gelen yaprağın çıtırtısıyla Taehyun gözlerini çevirdi ona.
Göz göze geldikleri anda hızlandı Beomgyu'nun kalbinin ritmi. Hep aynısı oluyordu fakat bu sefer farklıydı. Bu sefer olaylar farklıydı, gelişmeler farklıydı.
En önemlisi, Taehyun farklıydı.
Ona güven verici bir gülümsemeyle bakıyordu, izliyordu Beomgyu'nun her bir adımını dikkatlice. Ayrıca heyecanlı görünüyordu. Beomgyu bu düşünceyle gülümsedi. Kang Taehyun, Beomgyu için heyecanlıydı. Hiç tatmamış olduğu bu duygu onu değerli hissettirirken kendini daha da aciz hissetmekten alıkoyamadı. Onun kendini değerli hissetmesi bile Taehyun'a bağlıydı.
Dudağını yaladı ve sonunda iç dünyasındaki karmaşık düşüncelerine son verip Taehyun'un yanına ulaştı. Taehyun yutkunarak ayaklandı ve "Hoş geldin." diye mırıldandı güven verici sesiyle. Beomgyu gözlerine bakamadığını hissetti, normalde Taehyun'un gözlerinin en içine bakıp düşüncelerini çözmeye çalışırdı ancak bu sefer yapamadı. Öyle ki kendinde bu gücü bulamadı. Taehyun bunu anlamış gibi kocaman gülümsedi.
"Hoş buldum." yanıtını verdi kısık sesiyle. Ardından boğazını temizledi ve kızaran yüzünü umursamadan oturdu banka. Taehyun da onun yanına yerleşirken, işaret parmağını kırarak Beomgyu'nun çenesine yerleştirdi ve kendisine bakmasını sağladı. Beomgyu, çenesinde hissettiği baskıyla gözlerini Taehyun'a çevirdi. İkili göz göze geldiği anda Taehyun gülümsedi, "İşte bu kahverengi gözleri seviyorum."
Beomgyu, hafif dolu gözleriyle karşısındaki iri gözlere bakarken böyle hissetmesinden nefret etti. Kendisinin böyle hafif ve aciz görünmesinden de nefret etti. Bir sözüyle gözlerinin dolacak kadar üzerinde etki sahibi olmasından daha çok nefret etti. Yutkunarak kaçırdı bakışlarını, ikisi de suskundu. Aslında Taehyun'un söyleyecek çok şeyi vardı ancak Beomgyu'yu bekliyordu.
"Özür dilerim." dedi Taehyun. Beomgyu'nun bakışları tekrardan yüzüne tırmandığında ise devam etti sözüne, "Değişmene sebep olduğum için, bunu bu kadar geç fark ettiğim için. En önemlisi de onlarla kendini karşılaştırmana sebep olduğum için özür dilerim Beomgyu. Sen gerçekten bunu hak etmemiştin." Beomgyu sessiz kaldığında titreyen çenesiyle gözlerini yumdu sıkıca, böyle görünmek istemiyordu.
"Seni yakın arkadaşım olarak gördüğüm için anlattım, takılmazsın diye onları övdüm ve saçma sapan karşılaştırmalar yaptım. Şuna baksana, seni yakın olarak gördüğümü söylüyordum ama hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum ki ben. Bildiğimi zannediyordum. Erkeklere ilgi duyduğunu bile kaç yıl sonra öğrendim." Durdu soluklanmak adına, "Hakkındaki küçük detaylardan bazılarını biliyorum. Bilmediklerim tabii ki de vardır, üzgünüm. Seni hiç o anlamda göremedim. Ama o anlamda baktığım kişiler hakkında bile bu kadar bilgi sahibi değilim ben."
Beomgyu'ya döndürdü heyecanla bedenini, elini saçlarına götürdü. Öğlen olduğu için hafif turuncu ışık vuruyordu tam olarak yüzüne. "Şuna bak Beomgyu, parlıyorsun." dedi kocaman gözlerinin altında yatan derin bakışlarıyla. Beomgyu da ona baktığında Taehyun'un ellerini saçında hissetti. Taehyun gülümsedi, "Kestane senin rengin. Sarı değil, kızıl da değil. Yanlış anlama, o iki renk yakışır evet. Sarı da yakışmıştı fakat onlara kestane yakışmaz işte."
Ardından eli gözünün yanına gitti, çevresini okşadı hafifçe. "Mavi değil, kahverengi güzel. Gözlerini güzel yapan şey renkleri değil Beomgyu, bakışların. Hangi renk olursa olsun o bakışların hep aynı kalıyor. Renkleri değişse bile anlamları aynı. Bu bakışlarına en çok kahverengi yakışıyor. O bakışlara en çok sen yakışıyorsun."
Eli yanağına gitti, okşadı baş parmağıyla yumuşak cildi. "Çillerin yok, kıyaslama yaptın değil mi? Ne düşündün bilmiyorum ama yanaklarında ya da yüzünün herhangi bir yerinde olmayan çiller seni eksik yapmıyor Beomgyu. Aksine, seni sen yapan lekelerin çok daha yakışıyor sana. Yaptığın çoğu şey yakışıyor zaten, ancak bu lekelerle Beomgyu'sun sen."
Baş parmağı alt dudağına kaydı, "İster kurusun, yara olsun; ister parlak, pembe olsun. Islattığın dudaklarınla güzelsin. Stres anında ısırıp kabuklarını kopartmaya çalıştığın, mutlu olduğunda gülümseyip dişlediğin, sinirlendiğinde büzdüğün, ne yapacağını bilemediğinde yaladığın dudaklarınla. Büyüklüğü, şekli önemli değil ki. Sen can veriyorsun onlara, sende güzel duruyor onlar."
Bakışları gözlerine tırmandı bu sefer, göz göze geldiklerinde gülümsedi Taehyun. Beomgyu dudaklarını birbirine bastırıp sertçe dişliyordu şimdi kendini sıkarken. "Bir de ağlayacağın anlarda sımsıkı birbirine bastırıp dişlediğini unutmamak lazım." duyduğu cümleyle artık dayanamamış gibi bıraktı yaşlarını. Söz verdiği gibi.
Taehyun bir kolunu beline sararak Beomgyu'yu kendine doğru çekti ve başını göğsüne yasladı. Beomgyu'nun sarsılan bedeniyle birlikte Taehyun dudağını yaladı ve gözlerini kırpıştırarak burnunu kollarında ağlayan bedenin saçına gömdü. Burnuna dolan çiçek kokusuyla gülümserken öpücük bıraktı nazikçe.
Ardından ağlayan yüzünü bastırdığı yerden çekerek elleri arasına aldı. Beomgyu burnunu çekerek kıpkırmızı olmuş yüzüyle bakıyordu kendisine. Gülümsedi Taehyun dolu gözleriyle, ardından dudaklarını elleri arasındaki bedenin kapalı olan sağ gözüne bastırdı. Beomgyu nefesini tuttuğunda Taehyun geri çekti kendini. Sol gözünü de koklayarak öperken, dudakları göz yaşlarının izlediği yolu takip ediyordu.
Yanağına doğru devam etti öpücükleri, "Benim için ağladığın her dakikayı telafi edeceğim Beomgyu, güven bana." diye fısıldadı. Çenesine kaydı öpücüğü, ordan sağ yanağına geçiş yaptı. Çillerinin olmadığı her noktayı öptü. "Bak, artık yapmaya çalıştığın her çil için öpeceğim seni çilsiz yanaklarından." Sıradaki rotası burnu olmuştu. Burnunun ucuna da bir öpücük kondurduğunda huylandığı için hafifçe kıkırdadı Beomgyu. Gözleri usulca açıldığında, Taehyun'un kendisine gülümseyen gözlerle baktığını gördü.
Taehyun güldü ve öğlen vaktinin en güzel ışığının ikilinin üzerine vurduğu an fısıldadı önündeki bedenin dudaklarına doğru, "Söz veriyorum Beomgyu, sana kusursuz olduğunu kanıtlayacağım." Ardından çok hafif bir öpücük bıraktı yaşlardan ötürü ıslanan dudaklara. Çekildiğinde yine fısıldadı, "Söz veriyorum, kendini benim gözümden görmeni sağlayacağım." Tekrar tekrar buse kondurdu. Ardından, kokulu ve en güzel öpücüğünü karşısındaki dudaklara bahşetmeden önce son kez fısıldadı;
"Ve söz veriyorum, kendini sevmeni sağlayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawless, taegyu
Fanfictionchoi beomgyu, kendisini kang taehyun'a göre kalıplara sokardı. -texting, düzyazı- [yeonbin] #1 taegyu +1k #1 hueningkai +1,17k #1 soobin +1,4k #1 beomgyu +1,39k #1 taehyun +1,39k #1 txt +1,41k