1

49 6 17
                                    

"Çok şükür ki gökyüzü henüz hiçbir cüzdana sığmıyor."

Farid Farjad

Kaç dakika ya da kaç saattir uzaktan denizi izlediğimi bilmiyordum. Denizi gördükçe içimdeki özlem hesaplayamayacağım kadar artıyordu. Başımı kaldırıp gökyüzünü seyrettim bu sefer. İkisi de maviydi, ikisi de sonsuz gibi geliyordu ama biri huzuru diğeri de özlemi çağrıştırıyordu bana. Bunun nasıl mümkün olduğunu hiçbir zaman anlamayacağım sanırım.

Bir süre daha öylece durduktan sonra yürümeye karar verdim. Nereye varacağımı bilmeden yürüyordum. Nereye vardığımın bir önemi de yoktu aslında. Uzaklaşmak. Evet, gereken tek şey buydu. Yani sanırım buydu.

Her şeyi yok sayıp giden insanlar çok şanslılar. Şanslılar da ben tam olarak ne istediğimi, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kaçmak hiçbir zaman tek çözüm değil, hatta iyi bir çözüm olduğu bile söylenemez. Bir yandan da yüzleşmek var ki o en kötüsü. Yüzleşince alışmış mı oluyoruz, yoksa kabullenmiş mi oluyoruz, anlayamıyordum. İkisi aynı şeyler sanki. Ama farklı şeyler olduğu söylenir hep.

Aniden bir şeye çarptım. Başımı kaldırdığımda üstünde lacivert tişört ve altına gri eşofman giymiş genç bir adam karşımda duruyordu. "Kusura bakmayın. Sizi fark etmedim," dedim bir çırpıda.

"Beni fark etmediğine göre dalgın olmalısın."

"Tekrar kusura bakmayın," dedim ve yürümeye devam ettim ama onun gitmeye niyeti yoktu.

"İyi olduğuna emin misin? İstersen gideceğin yere bırakabilirim seni."

"Teşekkürler, kendim giderim." Bir şey daha demesin diye arkamı dönüp hızla yürümeye başladım.

Kafa dağıtmak için çıkmıştım ama kafamın içi susmuyordu. Beni bu sesten kurtaran telefonumun melodisi doldu kulağıma. Telefonu çantamdan çıkardım. "Kayıtlı olmayan bir numara daha."

Telefonu açtım ve karşı tarafın konuşmasını bekledim. Konuşmayacağımı anlamış olacak ki söze girdi. "Azra. Nasılsın?" dedi bir kızın sesi. Tanıdık gelmişti ama kime ait olduğunu hatırlayamamıştım.

"Sen de kimsin?" diye sordum düz bir tonda.

"Gamze ben."

"Hatırladım." Lisedeki yılışıkların bıkmadan sık sık düzenlediği ve beni gelmem için zorladığı buluşmalardan birinde tanışmıştık. "İyiyim Gamze, sen nasılsın?"

"Sağ ol, ben de iyiyim. Ben şey için aramıştım. Geçen hastaneye götürdüm ya seni. Durumunu merak ettim. Numaranı da Sanem'den aldım. İyi olup olmadığını merak ettim."

Beni merak edeceği kadar yakın değildik, ki o da kendisi için önemli olmayan birini merak eder miydi, bilmiyorum. "O gün için teşekkür edememiştim. Teşekkürler. Şimdi merak edilecek bir şeyim yok, iyiyim."

"İyi olmana sevindim. Iıı ben şey diyecektim. O gün seni hastaneye götürüp sana yardım etmiştim," dedi çekingen bir şekilde. "Sakın yanlış anlama karşılık veya teşekkür beklediğim için yardım etmedim ama şimdi ben o yardımın karşılığında senden bir şey isteyeceğim." Mahcup olmuş gibi çıkıyordu sesi.

"Tabii," dedim sesimi canlı tutmaya çalışarak. "Tabii yardım ederim. Ama yardım etmem için kendi yaptığını hatırlatmana gerek yoktu."

Bir süre konuşmadı. "Lafa nasıl gireceğimi bilmediğim için dedim yoksa ben bunları bir gün işime yarar kafasıyla bir kenarda biriktirmiyorum."

"Dinliyorum."

"Aslında bu senin için de iyi olur diye düşündüm." Boğazını temizledi. "Bu akşam gece kulübünde bir doğum günü partisi var. Atakan var ya şu kaslı, yakışıklı çocuk. İşte onun doğum günü bugün. Arkadaşları düzenlemiş partiyi. Ben yalnız gitmek istemedim sen gelirsin diye düşündüm o yüzden aradım seni." Bunları söylerken sanki hiç nefes almamış gibi derin bir nefes aldı. Belli ki onun için çok önemliydi o parti.

Yaramızda Saklı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin