madde 8

60 6 25
                                    


madde 8: bisiklet travmaları.

-

6 şubat 2023

devam ediyor...

taehyung'un evinde, taehyung'un koltuğuna oturmayalı uzun zaman oluyordu.

bu evi geçen yıl tutmuştu ve yanında ben de vardım. defalarca onunla yaşamam için ısrar etse de kabul etmemiştim. altıncı his mi denir, ilerigörüşlülük mü denir bilinmez. hiçbir zaman onunla yaşamayı kabul etmemiştim- zaten şu anki halimize bakılırsa iyi ki etmemişim.

ama düşünüyorum, kabul etseydim her şey farklı olur muydu diye.

sanırım bunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

bakışlarımı dizlerime koyduğum ellerimden yukarıya çıkardım. taehyung karşımdaki tekli koltukta oturuyordu. bana bakmıyordu. bana bakmamak dışında her şeyi yapıyordu. demin beni burada yalnız bırakıp kahve yapmaya gitmişti ama dalgınlıktan gelirken almayı unutmuştu. muhtemelen o kahve çoktan soğumuştur veya belki de taehyung aslında hiç yapmamıştır.

"konuşacak mıyız?" dedim. sesim tereddütlü çıktığını belirtircesine kısıktı. ondan çekiniyordum. varlığım gerçekten rahatsız mı ediyor diye düşünmeden bir saniyem geçmiyordu. niye hâlâ buradaydım ki? çoktan gitmem gerekiyordu.

taehyung beni niye evine almıştı?

ağlamak planlarımda yoktu gerçekten. zaten hiçbir zaman olmamıştı ama insanız sonuçta, içten geliyor bazı şeyler. taehyung'un ağlamama dayanamadığını bilirim, evet ama yemin ederim ki bunu planlamamıştım. aklımda katiyen böyle bir şey yoktu ve o ağlamayı kullandığımı düşünecek diye ödüm kopuyordu.

"konuştuktan sonra gidecek misin?" bana saniyelik baktıktan sonra tekrar başını çevirince söylemişti bunları. içimde hiç yokmuş gibi biraz daha artan sıkıntımla birlikte gözlerimi kapattım.

"taehyung hiç doğru düzgün konuşmadık ki zaten."

"evet çünkü ben istemiyordum konuşmak falan." sertçe bana döndü. sonunda göz göze gelebilmiştik ama gelmesek daha mı iyiydi diye düşünmeden edemiyordum. bakışları okyanusun ortasındaki hırçın dalgalara benziyordu veya ben titanikmişim de o da titaniğin çarptığı büyük buz kütlesiymiş gibiydi.

ona hiçbir şey diyemedim. her seferinde konuşup bir şeyleri düzeltmek için gelen bendim. her seferinde konuşmak istemeyen oydu. içindeki duyguları öldürmeye çalışan birini yaşatmaya zorlamak çok mu adiceydi?

bu ilişki için gereksiz yere mi çabalıyordum?

"ben yoruldum, jimin."

hayır, gereksiz değildi. o taehyung'du. hayatım boyunca bu kadar sevdiğim tek kişiydi. onun için çabalamak bile yetersiz kalıyordu benim için.

"sürekli seninle uğraşmak istemiyorum."

taehyung'un lügatında ikinci şans diye bir şey yoktu ama ısrarla bunu ondan almaya çalışıyordum. çok mu can sıkıcıydım? yoksa artık bana kırgın olduğu için değil de bana katlanamadığı için mi yüzüme bile bakmak istemiyordu?

"tamam ben de diyorum ki şunu artık bir düzgünce konuşup meseleyi halledelim. sen sürekli kaçtığın için uzadıkça uzuyor."

"kaçıyor muyum?" dedi gülerek. işaret parmağıyla kendini işaret etti, "ben mi kaçıyorum?"

evet, yanlış kelime seçimiydi, biliyorum.

söylediğim şeyin pişmanlığıyla gözlerimi kaçırırken taehyung biraz daha gülmüştü, "sana elli kere görüşmek istemiyorum dedim. seni etrafımda görmek istemiyorum dedim. jimin bitir şunu, jimin bırak artık, jimin yeter... dilimde tüy bitti ama ısrarla peşimde dolanan sendin ve ben kaçıyor muydum?"

kim taehyung'un takımyıldızı rehberiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin