1-Puslu Zihin

61 4 3
                                    

Jisung - 27 ekim

Hapishanenin en dibinde, en karanlık köşedeki hücremde oturuyorum. Omzumu yasladığım duvara kafamı da koyup karşımdaki örümceğe gözümü diktim. Kaldığım yerde onun dışında ilginç hiçbir şey yok. Diğer mahkumları bile göremiyorum, onların hücreleri yan tarafta koridorun iki yanında dizili olacak şekilde. Birbirlerini görüp konuşabiliyorlar. Ama benimki farklı karanlık bir koridorun sonunda. Ara sıra onların uğultu şeklinde gelen sesleri ve yemek getiren gardiyan dışında yalnızdım.

Sanırım iki gündür buradayım, ışık benim hücreme tam ulaşmadığı için emin olamıyorum ama geldiğimden beri iki kere zifiri karanlıkta kaldım, diğer zamanlarda loş bir ışık hücremin dışındaki duvara vuruyor.

Anksiyetem olduğu için burası beni diğer insanlara göre daha fazla etkiliyor. İlk geldiğimde kriz geçirip duruyordum, gardiyanlar sonunda neyim olduğunu anlayınca anksiyete ilaçları verdiler. Ondan sonra biraz rahatladım ama yine de iyi sayılmam.

Karanlığın boğuk havasında biraz olsun iyi hissetmek umuduyla derin bir nefes aldım ama nafile. İçimdeki sıkıntıyı bu tozlu hava geçiremiyor. Bıkkınlıkla kafamı geriye doğru atıp yukarı baktım, son iki gündür aklımda dolanan soruları tekrardan düşündüm.

Neden buradayım? Bir suç mu işledim, buradaysam işlemiş olmam lazım ama ben kötü değilim ki. Beni niye diğer mahkumlardan ayrı bir yerde tutuyorlar? Kalbimde hissettiğim devasa boşluğun sebebi ne?

Evet, neden burada tutulduğumu bilmiyorum çünkü buraya tıkılmadan önceki hayatıma dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey adım Jisung, anksiyetem var ve bir sebepten burada tutuluyorum. Adımı gardiyandan, anksiyetemi krizden öğrendim. Öğrenmem gereken sıradaki şeyse neden burada olduğum.

Birkaç kere keşke ne yaptığımı hatırlasam dedim, o zaman bu bilinmezlik olmaz doğru düzgün vicdan azabı çekerdim. Sonra da iyi ki hatırlamıyorum diye düşündüm. Vicdan azabı kalbi defalarca bıçaklayan ama ölmemize izin vermeyen bir el gibidir çünkü.

Düşüncelerimle biraz daha savaştıktan sonra diğer mahkumların boğuk sevinç nidalarıyla dikkatim dağıldı. O tarafta ne olduğunu merak ederken benim olduğum koridorda adım sesleri yankılanmaya başladı. Gelen muhtemelen gardiyandı ama yine de stres yapmaktan kendimi alamadım. Adım sesleri gittikçe yaklaşırken kalbimin ritmi bozulmaya başladı, bu kadar stres yaptığım için kendime kızdım ve bu anın bir an önce bitmesi için ayağa fırlayıp demirleri sıkı sıkı tuttum. Birkaç saniye sonra karşımdaydı, evet gardiyan gelmişti.

"İki adım geri git Jisung" dedi sert bir sesle. Bu seferki yemeğimi getiren gardiyandan farklıydı. Daha kısaydı bir kere hatta benden bile kısaydı ama kesinlikle küçümsenecek biri değildi. Kasları ve ürkütücü bakışlarıyla sözünü dinleten birine benziyordu.

Ben dediğini yaparken gardiyan hücrenin kapısını açtı ve hızla yanıma gelip ayağıma pranga taktı. Bir yandan da konuşmasına devam etti "şimdi birkaç saatliğine mahkumlar bahçeye çıkarılacak, uslu dur yoksa olacaklardan sorumlu değilim anladın mı?"

Sesi yüksek değildi aksine kısık ve yavaştı. Bunun bağırmasından daha korkunç olduğunu düşündüm ve yapabileceklerinin sınırını bilmediğimden sessizce kafamı aşağı yukarı salladım.

"Güzel, şimdi önüme geç ve yavaşça yürü" dedi hafifçe kenara çekilerek. Ayağımdaki ağırlıkla zaten hızlı yürüyemem diye düşündüm ama bunu dile getirmedim tabii ki. Öne geçip geldiğimden beri ilk defa hücremden çıktım. Gardiyanın arkamdan yönlendirmeleriyle ilerledik, ayağımdaki yüzünden oldukça uzun sürmüştü bu.

Sonunda açık havaya çıktığımızda kafamı yukarı kaldırıp derin bir nefes çektim içime. Mavi gökyüzü, temiz hava... Bunlar düşündüğünüzden daha önemli şeyler, ben bunu kaybettikten sonra anladım. Siz lütfen yapabiliyorsanız temiz bir hava alın ve bunun değerini hatırlayın, benim için.

Prisoner | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin