7-Özgürlük Umudu

5 1 0
                                    

Jisung - 1 Kasım

Dün sabah Minho'nun yanından ayrıldıktan sonra hücreme dönmüş ve günün geri kalanını burada geçirmiştim. Şimdi ise bu sabah Changbin'in kahvaltımı getirdiğinde söylediği cümleler zihnimde yankılanıyor.

2 gün sonra mahkemen var Jisung, avukatın Kim Seungmin umutlu olduğunu söyledi.

Hapishanede olma fikrini fazla benimsemiştim, muhtemelen hayatımın sonuna kadar burada kalırım diye düşünmüş ve kendimi buna alıştırmaya çalışmıştım. Şimdiyse çok kısa bir sürede dışarı çıkabileceğim söyleniyordu.

Umut etmek istemiyordum çünkü kötü bir şeyin olmasından daha acı verici olan, umutlarının suya düşmesidir.

Yine de içimde bir parçanın umut denilen tehlikeli hisle dolmasına engel olamadım.

Birkaç saat hücremde en sevdiğim hobimi -yatmak- yaptıktan sonra Changbin geldi. Elindeki prangayı gördüğümde oturduğum yerden mızmızlandım.

"Yeter ya yeter bileğim patlıcan moruna döndü kopacak yakında!"

Yanıma gelip çömdü, "Tamam diğer ayağına takarız o zaman"

Ona nasıl baktığımı bilemiyorum ama umarım oldukça korkutucudur.
"Madem diğerine takabiliyorduk niye daha önce takmadın?!"

"İstemedin ki" bunu söylerken gülmesini engellemeye çalıştığı her halinden belliydi. Dediğiyle iyice sinirlendim ve gözümün dolmasını engelleyemedim. Bunu fark etmiş olacak ki o da hüzünlü göründü. Elini koluma koyup nazikçe çekiştirdi ayağa kalkmam için.

"Hadi bahçeye çıkıyoruz yine. Kaçak mahkumların 10 tanesi yakalandı ve ceza odalarındalar şu an. Gardiyanların sayısının azaldığı - ikisi firar sırasında öldü, diğerleri de ceza odasında- için bahçede gardiyan yok. Minho yanına gelebilir yani."

O konuşurken hiç yüzüne bakmamış ve cevap vermemiştim, şu an iyi davranacak enerjim yoktu çünkü. Fakat son cümlesiyle kocaman açılmış gözlerimle ona döndüm, buna karşılık bana gülümseyip beni bahçeye çıkardı.

Yine tellerle kapatılmış kısma çıktım ve Changbin tekrar içeri girip kapıyı arkamdan kapattı. Bahçede biraz göz gezdirdim, bu sefer az sayıda mahkum vardı. Bir süre sonra aradığımı buldum, turuncu saçlar sayesinde hiç zor olmamıştı bu. Onlar da beni görünce yanıma gelmeye başladılar.

Minho koşarak önüme geldi ve elini zar zor tellerin arasından geçirip yanağıma koydu. "Ya burada kilo verirsen de yanağın giderse?"

Hafifçe kıkırdayıp cevap verdim, "Sincap diyemezsin o zaman bana"

"Yoo derim, sen her zaman benim sincabım olacaksın." kaşlarını çatmış konuşurken ne kadar tatlı göründüğünü anlatamam, birkaç saniyeden fazla bakınca burnunu ısırasım geliyor. Şu tellere yazıyorum, buradan çıkabilirsek gerçekten ısıracağım.

Sonra ayağımdaki prangayı fark edip önce hüzünle bana baktı, sonra sinirle "Şu lanet şeyi niye takıyorlar ki!" deyip çıkarabilme umuduyla eğilip birazcık uğraştı ama tabii mümkün değil.

Chan hyung da Minho'nun diğer tarafına çökünce ben de yere oturdum.
"Diğer ayağına takmıyorlar mıydı bunu?" dedi hyung.

"Morardı o, daha fazla ağırlığı kaldıramaz." dedim.

Hyungun birden kahkaha atmasıyla ona garip garip baktık. Tek deliren ben değilmişim anlaşılan. O sırada yanağındaki morluğu fark ettim. Kahkasınını durdurup konuştu.

"Hepimiz çürümeye başladık"

Evet Minho yaralanmıştı, hyungun yanağında ne zaman oluştuğunu bilmediğim bir morluk vardı, benimse... biliyorsunuz işte. Böyle düşününce biz de hyung gibi gülmeye başladık. Sanırım sonunda hepimiz kafayı sıyırmıştık.

Prisoner | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin