Siz hiç kayboldunuz mu? Belki yolda, belki de birinin kalbinde. Ben kayboldum. Caner kalbini bana kapatmıştı. Tüm yollarını kapatmıştı bana. Ama ben onu kendi kalbimde hala saklıyorum. Size göre aptallık belki ama ben onu kendi kalbimde kaybetmiştim. Evet çıkarmalıydım oradan ama olmuyordu. O bana kalbinin yollarını tekrar girememem için kapatmıştı ama ben oradan çıkmaması için kapatmıştım. Onu kalbimde kaybolmaya mahkum etmiştim.
Caner ile birbirimizi çok seviyorduk hala da seviyorduk. Ben erkek bir kuzenimle konuşurken beni görmüştü ve onu aldattığımı düşünmüştü. Aslında ayrılma sebebimiz gerçekten trajikomik ama gerçekten buydu. Ona defalarca yalvarmıştım ama kabul etmemişti. Bu kimsesizliğim içinde o da bıraktı beni.
Evet kimsesizdim ben. Tek çocuktum. Annem babamdan boşanmış başka bir adamla Almanya'ya taşınmıştı. Daha altı yaşındaydım. Arkasından zamanında az ağlamadım ama şuan sadece geriye bakıp ağladığım zamanlara gülüyordum. Sonuçtan başıma gelen her şeyin suçlusu oydu. Babam annemi çok sevdiği için o gidince toparlanamamıştı. Kendini alkole vermişti ve işi bırakmıştı. Neyse ki bir evimiz vardı ve kira ödemiyorduk. Üniversite masraflarımı Caner karşılamıştı dört yıl boyunca. Ben öğretmenlik okumuştum çünkü çocukları çok seviyordum.
Ben kendi çocukluğumu kurtaramadığım için diğer çocukları kurtarmak istiyordum.
Şimdi sınava atanmayı bekliyordum. O sırada da bir restoran da garsonluk yapıyordum. Gerçi nefret ediyordum oradan çünkü patron sadece benim vücudum ile ilgileniyordu. Sırf ben geldikten sonra üniformaları daha dar ve kısa yapmıştı. Bu yüzden bir kadın çalışan çıkmıştı ama benim bu işe ihtiyacım vardı. Bunun da suçlusu annemdi.
Buna benzer bir şey düşünebilirsiniz
Yine bir sabahtı. Alarmımı uyanır uyanmaz hemen kapattım. O adamın uyanmasını istemiyordum. Sessizce banyoya girerken salonda koltukta elinde alkol şişesi ile sızmış olan babamı gördüm. Artık eskisi gibi üzülmüyordum çünkü alışmıştım. Tuvalete gitmeden önce salona gittim ve çöpleri toplamaya başladım. Bakımımı yaptıktan sonra diğer kendi odamı ve yatak odasını da sessizce topladıktan sonra hazırlanmaya başladım. Yaşadığım yer çok tekin olmadığı için mecburen üniformalarımı iş yerinde giyiyordum.
Kıyafetlerimi giydikten sonra hemen işe doğru yürüdüm. Sabah altı buçuktu ve etraftaki sarhoşlar hala evlerine gitmemişti. Bu yüzden hızlı yürüyordum.
Neyse ki bugünde tacize uğramamıştım. İş yeri ile evimin arası on dakika falandı. Restorana geldiğimde hemen soyunma odasına girdim ve üstlerimi giydim. Hızlı davranıyordum çünkü o sapık patron pat diye içeri girip beni yarı çıplak görürse kimse beni onun elinden kurtaramazdı.
Yine benim için sıradan bir gündü. Yemekleri taşı, hiçbir şey yapmamana rağmen aşçıdan azar işit, patron ve bazı müşterilerin göz eğlencesi ol. Evet artık bunlara da alışmıştım. Normalde her gün bir garson bir saat geç çıkar ve restoranın her tarafını temizlerdi. Yarında anahtar ile birlikte bir saat erken gelirdi. Bugün de benim günümdü. Bu günlerden de nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı Silah mı?
General FictionSıla hayatında çok kez tökezledi ama her şeye rağmen yürümeye devam etti. Bir umut görüyordu insanlarda. Ama o akşam solmuştu umut ışığı. Batmıştı hayatını aydınlatan güneş. Yerine ay doğmuştu. Korku doğmuştu. Ölüm doğmuştu. Sakura doğmuştu. +18 sah...