Jimin
Jungkook söylediği sözlerden sonra ayağa kalkmıştı. Ben ise sağıma, soluma ve arkama bakıp gerçekten bana mı dediğini anlamaya çalışıyordum. Etrafımdakiler de hiçbir şey anlamamış olan bana bakıyordu, eminim onlarda ne olduğunu çözememişti.
Arkama doğru baktığımda Jungkook'un dışarı doğru yürüdüğünü fark ettiğimde daha fazla beklemeyerek ben de ayaklandım ve sessizce yürümeye başladım arkasından.
Dört kanatlı döner kapının giriş kısmı bana geldiğinde hızlıca girdim boşluğa ve yürüdüm, dışarı kısmına geldiğimde de oradan sıyrıldım ve merdivenlerin köşesinde bekleyen Jungkook'a doğru yürüdüm.
Sırtı bana dönük şekilde, elleri cebinde nereye baktığı belirsiz olan bir adet Jungkook önümdeydi.
"O kim?" diye sordu, sesi oldukça stabil çıkıyordu ve ben bu sorudan bir anlam çıkaramamıştım. "Kim?" diye sordum sadece, gerçekten Kai'yi mi soruyordu? "Kim olduğunu bilsem sana sormazdım, yanına gelen o çocuktan bahsediyorum. O kim?" diye yeniledi sorusunu ben ise Kai'den bahsettiğini anlamıştım.
"Bu seni niye ilgilendiriyor?" Sorduğum soruya kızmış olacaktı ki yüzünü bana çevirdi ve çatık kaşlarıyla gözlerimin içine baktı. Çok yoğun bakıyordu ve ben neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyordum. Beni kıskanıyor olması saçmalıktı.
"Sadece soruma cevap verebilirsin, beni ilgilendirip ilgilendirmemesi de seni ilgilendirmez." Jungkook gibi kaşımı çattım, "Arkadaşlarımla bu kadar yakından ilgilendiğini bilmiyordum Jeon."
Jungkook, Jeon dediğim an gözlerini kapattı birkaç saniyeliğine ve dudağının kenarındaki metali hafifçe ısırdı. "Baya arkadaş gibisiniz ya, seninle dans etmek falan istiyor ne bileyim övüp duruyor."
Jungkook gerçekten şu an ne yaptığını sanıyordu?
"Bundan sana ne? Bu seni ilgilendirmemeli, sana dans teklifi etmedi kabul edip etmemek bana düşüyor farkındaysan." Jungkook kaşlarını kaldırdı şaşkınca. "Ha öyle mi?"
"Evet." Kollarımı önümde bağladım, "Mesela ben senin bir şeyine karışıyor muyum? Hayır. Neden diye sor bakalım? Dur sorma ben söyleyeyim, çünkü senle ben hiçbir şeyiz."
Jungkook yutkundu, bana anladım dercesine başını salladı. "Hiçbir şeyiz demek? Bu kadar mı silindim senden?" Gözlerime şu an kırgın bir şekilde bakıyordu ama hâlâ fazlasıyla duygu doluydu kahverengileri.
"Hiçbir şeyiz biz, silindin gittin. Benimle uğraşma ve yakınlarımla ilgilenme. Gerekirse de konuşma, aramızdaki samimiyet derecesini en çok sen biliyorsun burda. Neler söylediğini unutmadım."
Kalbim kırıktı, baya kırıktı hem de. Normalde bir insana asla böyle şeyler söyleyemezdim çünkü o kadar cesaretli değildim ama Jungkook'u kırmak nedense çok kolayıma geliyordu. Neden kırmak istediğimi de bilmiyordum, onun bana olan ilgisi hâlâ bitmediyse ne yapacağımı bilmiyordum belki de ondandı bu tavırlarım. En çok korktuğum şeylerden biri zaten Jungkook ile konuşmaktı ve şu an bunu gerçekleştiriyordum.
"Evet, iyi oldu hatırlattığın Jimin. Hiçbir şey olduğumuzu anlık unutmuşum. Kusura bakma." Jungkook yine yanımdan geçip giderken sinirlenmemek için dudağımı ısırmıştım. Hem kendi çağırıyor hem kendi gidiyordu, her şeyden kaçıp duruyordu. Korkaktı.
KORKAK.
Arkasından baktığımda masaya ilerlediğini görmüştüm ve ben de içeri girip yürümeye devam ettim. Eşyalarını toplayıp kimseye bir şey demeden çıkıp gitmişti ben ise yerime oturmuş kulaklıklarımı takmıştım. Herkesin bakışları üzerimdeydi, burada küçücük olup yok olmak üzereydim. Tae ile göz kontağı kurduğumda ağlayacak gibi oldum, o bunu fark ettiğinde kaş göz yapmıştı. Ben ise sadece burdan gitmek istemiştim, eşyalarımı yavaş ve sessizce topladım az önce eşyalarını gürültülü şekilde toplayan Jungkook'un aksine. Tüm eşyalarımı topladığımda ağlamama son saniyeler kala herkese iyi geceler dedim ve arkamı dönüp kapıya ilerledim. Döndüğüm an tutamadığım göz yaşlarım akmıştı bile, Tae'nin geldiğini bildiğimden hemen sildim yaşları ve dışarı çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lily | Kookmin
FanfictionEskiden sevgili olan Jimin ve Jungkook bilmeden aynı ortama düşerler. Bundan her ne kadar ikisi rahatsız olsa da istemsizce birbirlerine alışırlar.