(4)

12 3 0
                                    

- Mina Yaran -

Güçsüz!

Güçsüz!

Kafamın içinde öten bu sesten de söylediği kelimelerden de nefret ediyorum. Güçsüz değildim sadece Meliç'in gözüne böyle görünmem gerekiyordu bunun içinde zayıf kız rolü yapmam gerekiyordu.

Sabah babamın istegi üzerine iki gün önce yola çıkan teslimatı almak için Erke'yle birlikte söylenen yere gitmiştik. Ama söylenen yerde Meliç'in adamlarını görünce kavga çıkarmamak adına direk Meliç'le irtibata geçmiş ve adamlarına geri çekilmelerini söylemesini istemiştik.

Meliç işimizin en eskilerindendi. Babasının yerine geçmiş ve işleri tıkır tıkır yürütüyordu. Her işte olduğu gibi bu işinde bir kuralı vardı. Asla bize ait olan bir işi başka biri sahiplenemezdi ki meliç bu kuralı çiğnemişti. Adamlarını çekmedi ve Teslimat onların eline geçti. Bunun üzerine babamdan iyi bir azar yemiştik.

Akşam da bunun siniriyle bara gitmiştim. Yanıma daha önce hiç görmediğim biri yaklaşınca daha da sinirlenmiş ve onu terslemiştim. Bana kendice laf sokarak güçsüz olduğumu ima etmiş ve geldiği gibi geri gitmişti. İki dakika sonra da yerini Meliç'in adamlarından biri doldurdu ve teslimatı istiyorsak Meliç'in teklifini kabul etmemizi söyledi.

Bizden kendi çetelerine katılmamızı istiyordu! Bu asla olmayacak bir şeydi. Ama o anlamayacak kadar kaz kafalıydı işte. Ona güzelce bu isteğinin olmayacağını söyledim ama sanırım Meliç onu beni ikna etmesi için göndermiş olacak ki pes etmedi. beni aşağı kata insanların iğrenç fantezilerine ev sahipligi yapan odaların olduğu yere indirdi.

Beni sıkıştırdığı sırada o çocuk tekrar karşıma çıktı ve bana sorun olup olmadığını sordu. Biraz önce güçsüz olduğumu açık bir şekilde söylediği için ona güçsüz olmadığımı belirttim ve o gidince de güzellikten anlamayan çocuğa zorla anlatmaya çalıştım. Yani kısaca iyi bir patakladım.

Kum torbasına daha da hızlı yumruk atmaya başladım. Aklıma geldikçe sinirleniyordum. " Hayırdır? " Diyen Ezra'ya cevap vermedim. Erke elinde ki yeşil elmayla üçlü koltuğa otururken " kaptırdıgımız teslimata sinirlidir " dedi. Tabi ki bar olayını bilmiyorlardı.

Burası yerin altında iki sene ugraşarak yaptığımız bir sığınaktı. Beş kişiydik ve hiç birimiz ailelerimizin yanında kalmak istemiyorduk. Hepimizin ailelerimizle sorunlarımız vardı ve ihtiyacımız olmadığı sürece bir araya gelmez burada kalırdık. Burada altı oda bulunuyordu her odada da birer banyo. Bir tane de mutfak ve salon vardı. Ev gibiydi ama değildi. Yerin baya altında kalıyordu ve terk edilmiş bir kenar mahallenin hemen altında yer alıyordu. Burayı seviyordum çünkü burası Melih'in en sevdiği yerdi.

Karan Erke'nin yanına otururken " yorulmadın mı? Sabahtan berri Kum torbasıyla savaşıyorsun. " Dedi. Evet yorulmuştum ama yorulmamalıydım. Kendime biraz izin vererek Ezra'nın yanına oturdum. Urul elinde laptop Ezra'nın sağına oturunca Ezra Sıkıntıyla iç çekerek " yine ne ile uğraşıyorsun? " Diye sordu. Urul başını kaldırdı ve Ezra'nın dudağına küçük bir buse kondurduktan sonra " babalarımızın yeni bir ihaleye katılma amaçları varmış. Nasıl bir ihale kontrol ediyorum " dedi. Urul babasının yerine geçecekti ve bu yüzden şimdiden işlerle uğraşıyordu. sanki buna ihtiyacı varmış gibi. Hayır burada Urul'dan bahsediyoruz çalışmayı hobi edinen kişiden!

Ezra " Ne ihalesiymiş o? " Diye sordu. Urul " Gerçekten anlatmamı istiyor musun? " Dedi. Ezra omuz silktikten sonra " hayır " diye cevapladı. Ezra bu işlerle uğraşmayı sevmezdi. Bu işler onun yapısına tersti. O alışveriş kızıydı çalışmak ona göre değildi. Urul'la kişilikleri bu kadar zıtken nasıl birlikteler anlamış değilim. Ama onlara bakarken zıt kutuplar birbirini çeker lafını bir kez daha kabulleniyordum.

Ayağa kalktığım da hepsinin bakışları bana çevrildi. Demir kapıya yaklaştığım da Karan " nereye? " Diye sordu. Ben Cevap vermezken Erke söze atladı ve " Bırak kız nereye giderse gitsin. " Dedi. Kapıyı açmadan önce yanında bulunan anahtar askılığından motorun anahtarını aldım. Demir kapı üste doğru son hız katlanırken buranın ne kadar güvenli olduğunu düşünmeye başladım.

Burası yerin altında olduğundan doğal afetlerden etkilenmemesi için demirden yapılmıştı. Zeminde, tavanda, duvarlarda demirle çevrilmiş sadece iç tarafta bulunan duvarlar ısı geçirmesin diye yalıtım kaplamayla kaplanmıştı.kapı el iziyle açılıyordu ve eğer giren kişinin yabancı olduğu anlaşılırsa hemen alarm çalıyordu. Güvenliydi. Buraya ulaşmak o kadar kolay değildi. Hatta işlek bir caddenin arkasında kalan bir şirketin arka tarafında bulunan yere sabitlenmiş bir çöp konteynırından giriliyordu. Ve kimse oraya yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Melih her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. O buraya en değer veren kişiydi.

Kapıdan çıktıktan sonra elimi duvarlara sürerek merdivenlere kadar ilerledim. Sonrada yukarı çıkmamı sağlayacak olan asansöre bindim. Konteynırın olduğu yerde ki merdivenlerde durunca da tırmanmaya başladım. Burayı küçümsemek kesinlikle hata olur.

Sokağa çıktığım da direk olarak şirketin - yada fabrikanın - kırık camından içeri girdim ve içeride bulunan motorlardan siyah renkli yanlarına mor renkte ateş simgesi yapıştırılmış olan motora bindim. İşte bu motor benimdi. Motoru çalıştırdım ve fabrikanın içinde son gaz ilerlemeye başladım. Ve fabrikanın kırık olan büyük camının içinden geçtim. İşte bu eglenceliydi.

Hızımı arttırarak yola saptığımda arkadan gelen korna seslerine aldırmadan trafiğe girdim. Zikzaklar çizerek trafiğin içinde sıkışıp kalmış araçların arasından sıyrılırken korna sesleri yükselmeye başladı. Gülerek daha da hızlandım. Aptallar. İnsanların şehir mağandası diye adlandırdıkları insanlar aslında sadece onlarca aptalın cesaret edemediği şeyleri, alışılmışlığa dur demeleriydi.

Kırmızı ışık yandığı anda karşıya geçtiğim için yan şeritden gelen iki araç ani frenle durdular. Dikiz aynasından arkaya baktığım da araçlardan birinin sürücüsünün çıkıp arkamdan sövdüğünü gördüm. Gülerek kafamı sağa sola salladım. E5'ten çıkıp dar bir sokağa saptım. Karşıma çıkan parka girerek motoru durdurdum ve beni bunaltan kaskı kafamdan çıkartarak saçlarımı düzelttim.

"Bende diyorum yolları birbirine katan kim diye (!)" Kaşlarımı çatarak sesin sahibine döndüğümde barda ki çocuk olduğunu gördüm. Sinirle "beni mi takip ediyorsun?" diye soluduğumda kaşlarını havaya kaldırarak "seni mi takip etmem gerekiyor?" diye sordu. "ikidir karşıma çıkıyorsun! Bana bak benden uzak dur. Kimsin sen? Yoksa sen de mi Meliç'in adamlarından birisin? Bana bak öyleysen ona söyle o isteği olmayacak!"

Eger Meliç'in adamlarından biriyse.. aklım karışmış bir şekilde düşündüm, eğer Meliç'in adamlarından biriyse o zaman barda neden diğer adamdan beni korumaya çalıştı? Yoksa saçma sapan düzenbaz oyunlardan biri miydi? Bu canımı sıkar işte. Bir oyun içine girmek istemem. Oyun oynamaktan hep nefret ettim. Aptalca kuyu kazma gibi dala verelerle işim olmaz benim. Ne yapacaksan direk yapacaksın, dürüstlük az bulunan ama altından daha önemli bir hazine. Ve bu camiada buna sahip çok az kişi var.

Ve Meliç, bunlardan biri değil!

Kaşlarını çatarak söylediklerimi anlamaya çalıştı. Sonra da bana bakarak "Meliç kim?" diye sordu. O kadar gerçekçi bir şaşkınlık ve anlamamış bir ifade yerleşmişti ki yüzüne ya gerçekten bilmiyordu, ya da saf ayağına yatıyordu. Ve o zaman kesinlikle iyi bir oyuncuydu. Tüm sinirlerim alt üst olurken "o zaman neden peşimdesin?" diye sordum. Yüzüme dik dik bakarak "ödeşmemiz gereken bir mesele var" dedi ruhsuz tonlamalar ile.

Daha önce görmediğim bu kişinin daha fazla saçma sapan konuşmasını çekmek istemediğim için motoru arkaya döndürüp, kaskı da kafama geçirdikten sonra camı indirmeden hemen önce "ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama benim bir çok kişiyle hesaplarım var. Ama bilgin olsun diye söylüyorum; ben her zaman veren değil alan taraf olurum. Şimdi defol. Başın derde girsin istemiyorsan bir daha etrafımda dolanmazsın." dedim. Ve camı indirip motoru çalıştırdım.

Benim hesap defterim zaten kabarıktı ve o sayfalarda bu çocuğa yer yoktu. Eğer ona yer verirsem ilk defa pişman olurdum. Çünkü.. o, yüzünü artık rüyalarıma sakladığım kişinin yansımasıydı.. ona benzeyen gözlerine bakarak ona zarar vermem kolay olmazdı. Bu yüzden hesap defteri ona kapalıydı. Motoru körükleyip yola çıktım.

ÇETE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin