Çok çok eski zamanlarda İnsanlar ve Ezakiler arasında süregelen bir savaş vardı. İki ırkı da tüketen, bitmeyen bir savaş...
Bir gün iki ordu, Demirci Vadisi'nde karşı karşıya geldi. İnsanlar'dan Kadu, Ezakiler'den Zend öne çıktı. İki kral, kadim ağacının gölgesinde ant içtiler ve böylece Hazar Devri başlamış oldu.
Zaman aktı, geçti. Zend ölünce yerine geçen kötü kalpli Zigat, barışa son verdi. Bütün umutların tükendiği o anda yaşlı Kral Kadu, İkivak Ağacı'na sığındı.
Ağaç ona halkını kurtaracak sırrı açıkladı: 12 kutsal yaratık ve cillelerin gücü... İşte sır buydu!
Kadu, bir kum ocağında kimisini suyla, kimisini havayla, kimisini toprakla ve kimisini de ateşle terbiye ettiği 12 cille yaptı. Efsanevi cilleler ağaca teslim edildiğinde, İkivak derin uykusundan uyandı ve bir duvarla İnsanlar'la Ezakiler'in dünyalarını birbirinden ayırdı.
«+x+»
"Tahmin ettiğimiz şeyden dolayı mı çağırdın bizi Namjoon hyung?" dedi Soobin.
Kai, Beomgyu, Yuna ve Soobin uykulu bir halde şömine ateşinin önünde oturmuş karşılarındaki adama bakıyorlardı. Sabahın köründe horozdan önce Namjoon hyungları tarafından yani, cille ustaları tarafından uyandırılmışlardı. Hala yorgun ve uykusuzlardı. Kai esneyerek adama bakmaya devam etti.
Ustalarının evine gelmişlerdi. Küçük ama tek olan biri için gayet yeterli bir yerdi. Bulundukları ortamda bir koltuk vardı ancak ustaları bu koltuğu yatak olarak kullanıyordu, bu yüzden onlar şöminenin önünde ki minderlerde oturuyorlardı. Daha aydınlanmamış havadan dolayı dışarısı karanlık ve soğuktu.
"Evet çocuklar." dedi Namjoon. Mutfak için ayrılmış ancak sadece bir buz dolabı ve bir dolabın olduğu tarafta büyük bir cezvenin içine süt dolduruyordu. Elindeki kaptaki süt tamamiyle bitince tahtadan yapılmış çöp kovasının içine attı. Üst vücudunu saran gri şalı düzeltip çocukların yanına geçti. Sütü ısıtmak için şöminenin yemek kısmındaki demire astı.
Namjoon, "Biliyorsunuz, önceden barış içinde olan, ancak sonradan büyük ve aylarca süren bir savaşın içindeydi Ezakiler ve İnsanlar. Kral Rehzen'den sonra tekrar barış içine geçtik ama onun kardeşi Ahendil bir şekilde her şeyi mahvetti. Yıllar yıllar önce..." Onu dinleyen çocuklarda gözünü gezdirdi adam. Hepsinin burnunun ucu kırmızıydı. İçinden üşümüş olmalılar diye geçirdi. Yerinden kalkıp koltuğunun üstünde duran battaniyeleri onlara verdi. Bu onları bi nebze olsa da ısıtmıştı.
"Ahendil'in soyundan gelen Ezakiler çoğunlukta. Her şey ortaya çıkmış olsada insanların gözünü boyamak o zamanlar zor olmadı. Şimdi ise bildiğiniz gibi. Fazla çalkantılı bir ilişkimiz var ezkilerle. Sizin hep kavga ettiğiniz bir takım vardı, neydi çocuğun adı... Yonca?"
"Yeonjun!" diye atıldı Soobin. Söylediği isim yüzünden gözündeki nefret alevi harlanmıştı. O çocuktan kendini bildim bileli nefret ediyordu. Zamanında annesinin babasını bırakıp Ezakilerden birine kaçtığını düşündükçe hem Ezakilerden hemde Yeonjun'dan daha fazla nefret ediyordu. Onlar annesini ellerinden almışlardı ama bunu isteyen tarafta bir yandan annesiydi...
"Ha evet, Yeonjun. Ezakilerde ne kadar çok yapay cilleler olsada Sehunlar sayesinde bazı efsanevi cilleler onlarda. Yeoncan ve arkadaşlarında." dedi bir eliyle kaymak tutmasın diye karıştırdığı süt cezvesinin önünde dururken.
"Yeonjun." diye düzeltti Soobin. "Anladık lan!" Yanında onunla aynı battaniyeye sarılan Beomgyu sinirle dürttü Soobin'i. O da Ezakileri sevmezdi ancak pek nedeni olduğu söylenemezdi. Kai, Yuna ve kendisi sadece "dostumun düşmanı düşmanımdır" lafına uyuyorlardı. Soobin'in neden nefret ettiğini bilip ona hak veriyordu üçüde. Ancak kişisel bir nefretleri yoktu. Ta ki onları tanıyana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cille · YeonBin
FanfictionEzakilerin tarafında yaşanan taht kavgaları istemsizce İnsanların tarafına sıçramıştı. İkivak ağacına 12 efsanevi cilleyi tekrardan teslim edip kapıyı bir kez daha kapatma görevi Soobin ve arkadaşlarınındı ancak acaba Ezakilerden Yeonjun ve ekibi bu...