"Anne?" Yeonjun aralık olan kapıdan içeri seslendi. Sadece birkaç gün önce geldiği ev hala aynı temizliğiyle duruyordu. İçerisi yoğun bir şekilde özlem kokuyordu. Annesinin kokusu...
Kapıyı biraz daha geriye itip içeri girdi. Etrafa baktı ancak girişte kimse yoktu. Kapının açık olması onu rahatsız etse de umursamayıp ardından kapattı. Belki de annesi açık unutmuştu.
Bir kez daha seslendi. Şu son günlerde yaşadığı bazı şeyler ona ağır gelmişti. Tek çareyi annesinin yanına gelip bulacağını bildiği için ayakları onu buraya kadar sürüklemişti.
"Yeonjun?! Salondayım!" İçerden gelen yumuşak ses, yüzünde ister istemez bir gülümsemeye sebep olmuştu.
Sakura sayesinde annesinin yanına döndüğünde fark etmişti hata yaptığını. Annesini yalnız bırakarak hem kendine hem ona zarar vermişti. Babasının ölümünde sonra ikisi de mahvolmuştu ancak Yeonjun olaya biraz daha tek taraflı yaklaşmıştı. O bir hafta belki onca boşa gitmiş yılı geri getiremezdi ama her saniyeye bedeldi.
Yeonjun büyük cam duvarları arkasında bırakarak bu evde en sevdiği yere ulaştı. Salonlarında kocaman bir şömine vardı. Diğer tüm evlerden farklı dizayna sahip bu evin içi gerçekten insana huzur veren bir tarzdaydı. Koyu kahverenginin ev sahipliği yaptığı bu yapı tam bir dağ eviydi.
Yeonjun L koltukta oturan annesinin yanına ilerlediğinde uzun saçlı kadın elindeki kitabı bir kenara bırakıp gülümseyerek oğluna baktı. Kollarını açıp bekledi.
"Anne." dedi Yeonjun özlemle. Sıkıca annesine sarıldı. Kokusunu içine çekerken tüm sıkıntısı gitmiş gibiydi. O an bir kez daha anladı bu kadının değerini. İçini pişmanlık kaplarken bunu yok etmeye çalıştı. Sonuçta geçmiş geçmişte kalmıştı her ne kadar şimdi acısını hissettirse bile...
"Oğlum... Noldu, hangi rüzgar attı seni buraya? Bir şey olmuş sanki?" dedi annesi. Yeonjun hemen yanına, koltuğa oturmuştu.
Karşısındaki meraklı gözler onu güldürürken, "Nasıl anladın bir şey olduğunu?" diye sordu. İçindekileri rahatça dökebileceği tek insan annesi olsa bile çekiniyordu.
"Ben anneyim. Anlarım. Yüz ifadenden heer şeyi anlarım." Göz kırpıp, konuşması için oğluna sıra verdi. Kafasındaki gözlüğü cam sehpaya koyup arkasına yaslandı.
Yeonjun terlemiş ellerini pantolonuna sürerken, "Sana danışmam gereken bir şey var." diye söze başladı.
"Dinliyorum?"
"Hani sana geldiğimde bi çocuktan bahsetmiştim... Hatırlıyor musun?"
Annesi kaşlarını çatıp kafasını yere çevirdi. Eliyle çenesini tutarken bir yandan da hatırlamaya çalışıyordu.
"Şu kafanı karıştıran çocuk mu? Sana farklı hissettiren? Nefret ettiğin?" Kollarını göğsünde bağlayıp oğlundan cevap bekledi. Geldiği zaman bir çok konu hakkında konuşmuşlardı bu yüzden az çok biliyordu oğlunun hayatında neler yaşandığını.
Yeonjun usulca kafasını sallayınca, "Nolmuş ona?" dedi.
"Bir şey olduğu yok... Ya da var. Bilmiyorum..."
Yeonjun bakışlarını ellerine indirip onlarla oynamaya başladı, ta ki üstüne kapanan sıcak ellere kadar. Kafasını kaldırdığında annesiyle göz göze geldi. Kadın ona ilgili bir şekilde bakıyordu.
Yüzündeki buruk gülümsemeyle, "Anlat oğlum. Her neyse anlat. Sorun yok." dedi.
Güvence vermek istiyordu. Aslında veriyordu da, sadece konu duygular olunca Yeonjun çok geride kalıyordu. Önceden bir çok şeyi bastırmak zorunda kalmıştı ve buna hisleri de dahildi. Onun böyle bir seçimi asla olamazdı çünkü neredeyse bir robot gibi yetiştirilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cille · YeonBin
FanficEzakilerin tarafında yaşanan taht kavgaları istemsizce İnsanların tarafına sıçramıştı. İkivak ağacına 12 efsanevi cilleyi tekrardan teslim edip kapıyı bir kez daha kapatma görevi Soobin ve arkadaşlarınındı ancak acaba Ezakilerden Yeonjun ve ekibi bu...