Ne sabah ne akşam, bugün günün ta kendisi bir öğlen. 'Vedalaşalım, son olmak üzere.' boğazım düğümleniyor. Biliyorum, olacak olan buydu ama kabullenmek istemiyorum. Duygularımı içime atıp sakince başımı sallıyorum. Elinde birkaç çanta ve gözlerinde onlarca anı. Hiçbirinin faydası yok. İlk o konuşuyor bu sefer, teşekkür ediyor. Ben yine çok konuşuyorum belki kalır diye. Dinliyor güzelce. Son sözlerim dışında. Gidiyor işte. Duymuyor beni. Kapı kapanıyor. Ağlamak istesem bile pek başarılı olduğum söylenemez. Sadece kapıya bakıyorum. Bir iki saat sonra kendime gelince yutkunup onun evde bıraktığı paketinden sigara içiyorum. Tam 11 dal kalmış. Dudaklarının naifliğine giden tek sigara. İncecik, aynı bedeni gibi. O gece uyuyamıyorum işte, gözüme uyku denilen en ufak bir zerre girmiyor. Paketi bittiği vakit üstüme özensiz bir şeyler giyip dışarı çıkıyorum ve sigara alabilecek bir yer arıyorum. Bulduğum vakit alıyorum ve gözüm köşedeki şaraba ilişiyor. Kırmızı şaraba. Fazlasıyla severdi nasıl olsa. Bir şişe şarabı da alıp tanıştığımız sokağa adımlıyorum. Şarabı açıp çürük üzüm suyuyla damağımı eziyorum.
Genzimde bıraktığı tat öpüştükten sonra yutkunmamım bıraktığı tat kadar tatmin edici değil.
Kederle başımı gökyüzündeki yıldızlara çeviriyorum, gözlerine olan özlemimi gidermeyecek olsa bile. İşte tam bu zamanlarda kalbime muazzam bir acı intikal ediyor. Tüm bedenim titrerken gözlerim ağlamayı bilmiyor. Biraz yel esiyor yine yokluğunda üşüyorum. Saçlarımı geriye atıp derin bir nefes alıyorum, gözümden bir damla yaş düşerken ardından bir dizi daha yaş geliyor. Ellerimi kaldırıp onları silmeye kıyamam çünkü biliyorum, onun uğruna olan zerre kadar şey bile önemsiz olamaz. O yaş pınarlarımdan taşıp bedenimi terk etmiyor, tam aksine onu sığdıramadığım kalbimin tam da üzerine düşüyor. Biraz ıslanıyor tenim, boğazımdan ufak hıçkırıklar çıkıyor. Ucuz şaraplar bazen en güzide dost oluyor, birkaç bardağı bile sarhoş etmeye yetiyor acıyla dans eden bedenimi. Kalbime saplanan yumrular canımı fazlasıyla yakarken ufak bir tebessüm sunuyorum Ay'a. O da ağlasın bana ve aşkıma. Gittiği yerde mutlu olmasını diliyorum. Bilmek istemesem bile içten içe biliyorum, giden geri gelmiyor. Çiçekle doğan aşkım sonbahara varmadan kuş gibi uçup gidiyor. Sevdalar ne bir gecede ne de bin gecede bitmiyor. Özlemin ağır yükü omuzlarımı yokluyor her gece, çöktükçe çöküyorum yere. Yaşlanıyorum öpülmeye kıyılmayacak dudaklarımın olduğu genç yaşımda. İşte o an tüm acılar beni buluyor bu koca kainatta. En yalın adamlığım en yanlış adamlık oluyor, bunu içten içe o da kabul etmiyor. Biliyorum, biraz da olsa seviyor beni ama gönlü el vermiyor.
Giden geri gelmiyor dostum. Özlesek bile yanlışlar başımıza kuş olup bizi uçuruyor. 'Sevgilim' demeye dilim varmıyor, geçmişte olanlar gecelerce yaşamıyor. Her sevda kalbe gömülüyor.
-bitiş, sona ermek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
coup d'etat
FanfictionBir ruha iki şair fazladır sevgilim. Bir şair öyle alelade sevmez, bir şair öyle alelade sevilmez...