նամակ(f)

45 4 9
                                    


En değerli dostuma,

Sen gittin gideli memleket memleket değil gibi dostum. Sıkışmış her şey boğazıma, gelip çıkarsan ya. Hep vazgeçiyorum aslında, 'Gelmesin' diyorum gaddarca. Gelme yanıma, ne bugün ne de yarın. Bir daha gelme yanıma. Başkalarını deniyor kalbim, başkalarını koyuyor oraya. Dün olsa -ki dünden daha uzun bir vakit geçmişte yer alan duygularımın solduğu gün- 'senin yerine' derdim ancak biliyorum, orası senin yerin değil. Sen de kuş gibiydin nasıl olsa, daldık birbirimizin gönlüne. Yeşermemiş dalda tomurcuklanmamış bir çiçektik biz. Ne kışın ne de sonbaharda çiçek açmaz bu fani Dünya'da. En güzel şiirlerim sana değildi, senin yokluğunaydı. Sen de benim kadar bilirsin acıyı ne kadar sevdiğimi. Günün 24 saati var yalnızca, onun 2'si sanaysa 3'ü yokluğuna, kalanı ise sadece bana ve sakladıklarıma. Acını senden daha çok sevmişim dostum. Açgözlülük etmişim bedenimin kanamasına. Kurumuş bir çiçeksin sen de bağrımda. En özel yanında çiçek sanrılı yaprak olman, güzeli örten olman. Senden sonra gelen kuşlar en az senin kadar güzel ve özeldi. Onlar uçmadı, ben kovdum. Çünkü hiçbirinin acısı bana tatmin veremezdi. En gaddar akşamımda yazıyorum bu mektubu sana, senden çok senin yokluğuna. Acın vücuduma intikal ettiği vakit infilak eder başım, titrerim varımdan yoğuma. Zevk tınısıyla dans eder vücudum acıyla. Sen de bir tınısın benim ruhumda, en güzel yokluklarında. Yokluğun kalsın bende, başka bir şeyin değil. Güzel insanlar ver benim kovuklarıma, en güzel duygularını parçaladığım insanlara. Yeni şarkılar ver onca dansa. Yitirilmemiş ritimleri olan satırlara. Artık anlıyorum dostum, sevmeyi becerememişiz biz. Açgözlülük etmişiz iç dünyalarımıza. Ben sana, sen bana.

Çünkü ben;

senin olmak istediğin kişiydim,

sen de benim olmak istediğim.

Özlemini iki tütünde aradığın baba ocağı, yanmamış altı. Bunu sen de biliyorsun dostum. Sönmüş çoktan hayatının ateşi. Yakamıyorsun kendi kendine, kibritin yalnız yakar tütününü,o da senin canını. Bağırıyoruz birbirimize yine. Kırıyoruz kırık aynaların yansıttığı renksiz çiçek dallarını. Başkalarında arıyoruz hayatın anlamını. Bulamayacağız dostum, parçalanacağız. İlkbaharda açmış çimen arası çiçeklerden farkımız kalmayacak sonunda. Ezecekler bizi güzeli ararken. Her ne kadar güzel olsak da, kimse anlamayacak nasıl olsa. Düşünme dostum, zannetme seni sevdiğimi. Hiç sevememişiz birbirimizi, yalan söylemişiz aynalara. Göz teması kuramamışız gecelerin artıklarıyla. Yanmayan -özünde sönmüş olan- baba ocağının isi, kedere boğuyor birkaç soytarı çiçeğini. Kırılıyor dalları, olmasa da aynalar kadar. Parçaları yansıtmıyor günden kalanları. Kırılmış aynalardaki kırılmış ve çokça kanayan insancıl yanları ölüleri anlamlandırıyor. Sızdırıyor içindeki uykusuz yarınları. Düşüyor, sızlatıyor içindeki dalları. Kurumuş kışın aynaları, yansıtmıyor gündüzün yalanını. Aynada gördüğüm başkasının çiçekleri, ellerimdekileri kıskandırıyor. Gündüzün geceleri, eşeliyor toprağı. Yoktan yok götürüyor. Kimse görmüyor düşen yanları.

Uzun lafın kısası, istediğin gibi kal dostum. Hoşça kalmasan da olur bana. 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-mektup-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-mektup-

-------------------------------------------------------

Final bölümü de böyle olsun, mini fic tarzı yapmaktı amacım. Umarım beğenmişsinizdir. Okuyup bu bölüme geldiğiniz için çokça teşekkür ederim.


coup d'etatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin