2.BÖLÜM;KÜTÜPHANE GÖREVLİSİ

96 31 175
                                    

"Hadi ama Rosa, bunu neden yaptığımızı anlayamıyorum?" dedim Rosa'yı takip ederken. "Bunu sadece deliler yapar!"

"Bizde deliyiz." dedi Rosa. Bana bakıp sırıttı. "En azından büyüye kafa tutacak kadar." diye ekledi.

"Neyden bahsediyorsun sen?" dedim. Sonra kendi kendime söylenmeye başladım. Bir yandan hızlıca Rosa'yı takip ediyordum.

Büyüye kafa tutmakmış, daha ne kadar saçmalayabilirdi ki? Büyü yok edilmesi gerekendir,krallıktan uzak tutulması gereken. Tek yaptığımız; bu ilahi görevi yerine getirmek.

Şenlik gününden sonra Rosa baya değişmişti. Sanki bildiği çok şey varmış fakat saklıyormuş gibiydi. Ancak Rosa en fazla ne kadar şey bilebilir ki?

Rosa hızlıca uzun, yüksek,tozlu,geniş ve kitaplarla dolu rafların yanından geçip giderken onun peşine takılmıştım. Elinde tuttuğu bir anahtar vardı. Yasaklı bölgenin anahtarı.

"Eğer yakalanırsak ben biterim." dedim. "Ben biterim, işim biter, hayatım biter. Sadakatsiz olarak adlandırılırım." diye ekledim. "Şövalye olamazsam nasıl büyüyü katledeceğim?"

Rosa derin bir iç çekerek sessizce ve hızlıca yürümeye devam etti.Her zamankinden farklı gözüküyordu. Sanki şenlik gününden sonra neşeli, umut dolu Rosa gitmiş, yerine cansız farklı bir Rosa gelmiş gibiydi...

"Hey, kimle konuşuyorum ben? Cevap versene!" dedim istemsizce sesimi yükselterek. Rosa bir anda durdu. Onun aniden durmasıyla bende durdum. Göz göze gelmiştik, masmavi güzel gözleriyle..

"Merak etme, yakalanmayacağız."

Kaşlarımı çattım. Rosa ise tekrardan yürümeye devam etti. Sesimi daha fazla çıkarmadan onu takip ettim. Yaptığımız aptalcaydı, yakalanırsak çok kötü olurdu.

Uçsuz bucaksız koridorları geçtikten sonra kitaplardan ve raflardan uzaklaşmıştık. En sonunda Rosa yavaşladı ve kocaman bir tablonun önünde durdu. Tablonun çerçevesi altın rengindeydi, ayrıca tablo oldukça soluk duruyordu. Bende hemen onun arkasında durdum ve bir anda karşımdaki tabloya baktım.

Kızıl saçlı, mavi gözlü, keskin bakışlı bir kız çimenlere uzanmış, önüne bakıyordu. Veya bize bakıyordu. Ya da herhangi bir yere. Fakat ilginç olan kızın nereye baktığı değildi. Resimdeki kız çok gerçekçiydi ve baktıkça başım ağrıyordu. Bir adım geri attım. Sonra tekrar tabloya baktım. Kızı tanıdığımı hissettim. Sanki onu önceden gördüğümü, onunla daha önce konuştuğumu hissettim. Bu his, hiç normal değildi ve bu beni ürpertiyordu.

"Prenses Alemia Laryks." tablodaki kız hakkında bişeyler biliyormuş gibi söylemişti bu ismi.

Duyduğum ani sesle Rosa'ya baktım. Gözlerini tabloya dikmişti. Sonra tabloya bir adım daha yaklaştı. Gözlerini tabloda gezdirdi. Bir yandan konuşup bir yandan tabloyu dikkatli bir şekilde inceliyordu.

"Cadı olduğu öğrenildikten sonra ateşte yakıldı." dedi. Bir anda gözlerim fal taşı gibi açıldı ve tekrar tabloya baktım. "Büyüyü kullanmış tek krallık üyesiydi. Bu kütüphanenin sahibiydi. Kütüphanenin gizli bir kısmına büyülü kitaplar yerleştirdi." Yasaklı bölge diye mırıldandım. "Şuan adının anılması bile yasak. Fakat bu bilgilere ulaşmak hiçte zor değil." diye ekledi. Yutkundum. Karşımdaki kıza tekrar baktım. Bu sefer sanki kızında bana baktığını hissettim. Beni sorgularmışçasına bakıyordu.

Saçmalama Kiram, o sadece bir tablo.

"Neden yasaklı bölgeye girmek istiyorsun?" dedim Rosa'ya. Rosa sessizce bekledi. İçimden Rosa'nın aslında bir cadı olmaması için sayıklıyordum. Çünkü sadece bir cadı buraya girmek isterdi, büyüyü katletmek isteyen biri değil. Peki, ya cadıysa? O zaman çocukluk arkadaşımın ölümünü izlemem gerekirdi.

ARAFIN KÜLLERİ (ASKIYA ALINDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin