Louise'in uyarısını ilk duyduğunda Damia bunun imkansız olduğunu söyleyerek başını salladı.Babası kuzeydeki eski soylu Primula evinin sahibiydi. Kim babasını böyle damgalamaya cesaret edebilir?
Sadece bu da değil...
"HAYIR. Eğer Yüce Tapınak onu damgalamış olsaydı Cesare neden babama ilaç vermiş olsun ki?"
Bir kişiye iki tasma takmanın hiçbir mantığı yoktu. Kesinlikle verimsizdi.
Ancak itirazını duyan Louise ona acı bir şekilde gülümsedi.
''Damia. Sana söylemiş miydim? Cesare'nin Kont'a uyuşturucuyu vermesinin Yüksek Tapınak'la hiçbir ilgisi yoktu.''
Cesare, Yüksek Tapınak için çalışıyordu ancak aynı hedeflere sahip olmaları gerekmiyordu. Sözlerini anladığında Damia'nın yüzü solgunlaştı.
''Bu şu anlama gelmiyor... belki...''
''Evet, tapınağın isteği ne olursa olsun bunu Cesare yaptı. Kont Primula'yı mühürle susturabilirsin ama onun seni ele geçirmesi başka bir mesele, değil mi?''
Sanki hayat bir anda dört bir yandan kuşatılan bir hapishaneye dönüşmüştü. Damia boğulduğunu hissetti, vücudunun her an patlamak üzere olduğunu hissediyordu.
Ama daha da kötüsü, onun mücadeleleri değerli sevdiklerini de tehdit ediyordu.
"O seni istiyor Damia. Muhtemelen sana sahip olana kadar asla durmayacak...''
'Veya biriniz ölene kadar.'
Cümleyi tamamlayamayan Louise sözlerini yuttu. Yavaşça Damia'nın sırtını itti.
"Bu sadece yaşlı adam için bir uyarı. Elinde olmayabilir, o yüzden söylediklerime fazla takılma.''
Damia da öyle umuyordu. Babası zaten Cesare'nin kurbanıydı. Üzerine "Yasak Damga"nın kazınması da çok korkunç görünüyordu.
Ancak Damia'nın samimi duaları duyulmadı.
"Baba..."
Damia'nın mavi gözlerinden yaşlar aktı. Şu an oturup ağlamak istiyordu ama şimdi zamanı değildi.
Kravatını babası uyurken boynuna bağladı. Ama boynundaki ter boncukları o kadar yürek parçalayıcıydı ki düğümünü gevşek bir şekilde bağlamaktan başka seçeneği yoktu.
O anda Owen sarhoşlukla sersemlemiş gözlerini açtı.
"Hımm... Damia. Sen misin?"
"Evet baba. Benim."
Damia gözyaşlarını tuttu ve çağrısına sakince cevap verdi. Sonra Owen sanki net görmek zormuş gibi gözlerini kıstı.
"Sabah mı? Çok yorgunum."
"Hala gece, o yüzden biraz daha uyu."
Çok sarhoş görünüyordu. Damia onu kanepedeki battaniyeyle yavaşça örttü.
Ama aniden Owen gözlerini açtı ve Damia'nın elini tuttu. Ve dili içkiden dolayı beceriksiz olmasına rağmen hararetle sordu:
"Evladım, sen... gerçekten benim halefim olmak istiyor musun?"
Bu konuyu ikinci kez gündeme getiriyordu.
İlki babasının manipüle edildiği zamandı, bu yüzden kısa süre sonra bunu unuttu. Ama bu sefer ciddiye aldı.
"Elbette baba. Ben değilsem başka kim yapabilir ki?"
Damia kararında kararlıydı. Sonra Owen'ın yüzünün bulanıklaştığını fark etti ve başını salladı.
"Ancak... Tatlım... Eğer yapmasaydın... (hıçkırır!) Bu daha iyi olurdu."
Ne diyeceğini bilemediği için bakışlarını indirdi. Bu arada Owen'ın sarhoş ağıtları devam ediyordu.
"Bu çok ama çok zor bir yol. Dami...Ben...ben... bu çok ağır... Bu tür yükleri devretmek istemiyorum. Sen sadece... sadece mutlu olmanı diliyorum."
Çaresizce mırıldanırken acıyla ensesini ovuşturdu. Damia bunu gördüğü anda fark etti.
Owen asla onun halefi olmasını istemedi.
Kızının işine katılmasına izin verme zamanlamasını erteledi ve bunun yerine ailenin iç işlerini ona emanet etti. Onun sıradan bir aristokrat kız gibi normal bir hanımefendi gibi yaşayarak evlenmesini istiyordu.
Kocası aileye girebilir, aile adını benimseyip alabilir ve onun kalkanı olabilirdi. Böylece bütün zorlu işlerle o ilgilenecekti.
O zaman... Damia onun koruması altında huzur içinde ve rahat bir şekilde yaşayacaktı.
Bunun Cesare'la hiçbir ilgisi yoktu. Owen, Damia'ya kendi yöntemiyle bakıyordu.
Kızının da kendisi gibi çetin bir yola gireceğinden korkuyordu. Onun da mühür tarafından damgalanıp köleleştirilmesinden ve böylece Yüksek Tapınağa asla itaatsizlik etmemesinden korkuyordu.
Damia kalbinin farkına vardı ve oturup ağlamak istedi. Babası onu acımasız bir dünyaya acımasızca atılacak bir çocuk gibi görüyordu. Onun üzüntüsünü anlıyordu ve onu suçlayamazdı.
"Özür dilerim baba. İyi bir kız olamam."
Damia, Owen uykuya dalarken battaniyeyi onun omzuna koyarken fısıldadı.
Artık cehaletinin arkasına saklanabilecek masum bir kadın değildi. Masasına gitti ve daha önce üzerinde çalıştığı kağıtları çıkardı.
"Buldum."
Damia, Yüksek Tapınağa teslim ettiği eşyaların adlarını ve miktarlarını ezberlemeye başladı.
* * *
Bölümü nasıl buldunuz?
Ben Damia'nın babasına cidden aşırı üzülüyorum :'(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Try Crying Prettier +18
Historical Fiction[ÇEVİRİ] Daemi hayatında ilk kez ateşle oynadı. "Hayır, yapamam! Çok derin! Karnımda!" "Hayır, yapabilirsin. Dün açgözlülükle belini salladın, benimkini yuttun. Hatırlamıyor musun?" Ne yazık ki, Damia'nın gözyaşları ve erotik feryatları onu daha da...