Jaeyun için bir yorucu iş günü daha başlarken aradan yaklaşık olarak üç gün geçmişti. Bu üç gün onun için artık sıradan olmuştu: Sabah kalk, oğlunu okula gitmeye ikna et, okulda bir süre onunla bekle ve işe gel.
Derin bir şekilde iç çekerken kahvesini beklemeye başlamıştı Jaeyun. Patronu eşinin bir sorunu olduğunu söyleyerek bie süre gecikeceğini söylemişti. Belki de şansınaydı ki onun da yapacak çok bir işi yoktu.
Kahvesini aldığı zaman şirketin karşısında olan küçük, rahatlatıcı olan kafeteryaya doğru ilerledi etrafa bakınırken. Bie gün oğlunu burya getirmeyi not etti aklına, adı kadar emindi onun burayı çok seveceği.
Dışarıdaki sandalyelerden birine oturmuş ve kahvesini yudumlamaya başlamıştı. Telefonunu çıkarmış, kilit ekranındaki resme bakmıştı bir süre boş bakışlarıyla.
Belki de annesi haklıydı, üç yıl önceki bu güzel hayatını unutarak minik oğlu ile yeni bir hayata başlangıç yapmalıydı.
Ama Jaeyun bu gücü kendisinde bulamıyordu.
Önüne uzatılan peçete ile şaşırmıştı ilk önce. Peçeteyi almadan önce başını kaldırıp karşısındaki insana bakmıştı. Ağladığının farkında bile değildi, veya ne kadar uzun süre burada olduğunun.
Sanıyordu ki kahvesi soğuyana kadar uzun bir süre orada öylece oturmuştu, telefonun ekranı bile kapanmıştı.
"İyi misin?" diye sormuştu Sunghoon, yanındaki eşi de endişeli bir şekilde ona bakıyordu. "Bir süredir ekrana boş boş bakıp ağlıyordun, senin için endişelenip yanına geldik ama seslendiğimizde de cevap vermedin."
Jaeyun kendisini bu açıklama ile olabildiğince daha kötü hissederken peçeteyi almış ve gözyaşlarını silmeye başlamıştı. O sildikçe gözlerindeki yaşlar ona inat akmaya devam ediyordu.
O yüzden bırakmıştı Jaeyun, annesinin dediği gibi sadece ağlamaya başlamıştı. Kalbindeki acının ağlayarak hafifleyeceğini düşünmüştü.
Sunghoon ve Sunoo, arkadaşlarının bu halini görünce iyice endişelenmişler ve direkt onun yanına oturmuşlardı. Sunghoon onun için au almaya giderken Sunoo ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
Üçü de aman aman yakın değillerdi, birkaç kez aynı derslerde bulunmuşlardı ve bu şekilde tanışıp arkadaş olmuşlardı. Jaeyun Sunghoon'u Sunoo sayesinde daha iyi tanımıştı.
İki eş de bir olmuş ve arkadaşlarının sakinleşmesi için çabalamışlardı. Sekreter olan biraz daha sakinleştikten sonra sudan birkaç yudum dha almış ve patronuna bakmıştı mahçup bir şekilde.
"Bunu gördüğünüz için özür dilerim."
Karşılarında oturan adamın söyledikleri ile şaşkın bir şekilde ona bakmıştı evli çift. Sunoo hafiften kaşlarını çatmış ve sessizliğini bozmuştu.
"Bu da ne demek şimdi, hyung?" demişti hafif bir sinirle. Arkadaşının üzerine fazla gitmek istememişti. "Uzun zamandır görüşmememiz bir arkadaşlığımızın olmadığını göstermez. Karşımızda ağlayabilirsin de gülebilirsin de, bu gayet normal."
"Sunoo haklı Jaeyun. Yakın olmasak bile biz de senin arkadaşınız, hem birlikte çalışıyoruz. İş ilişkisi dışında bize yakın arkadaş olarak bakmanı da severiz."
Jaeyun duyduklarıyla birlikte yüzüne minik bir tebessüm yerleştirmiş ve sessizce teşekkür etmişti. Ardından derin bir şekilde nefes alıp vermiş, kendisini hazır hissettiği zaman telefonunu almıştı eline tekrar.
Bu sefer ise kilit ekranını karşısında oturan eski, veya tekrar konuşmaya başladışı, arkadaşlarına doğru tutmuştu. Çift ise resmi gördükten sonra aynı anda mırıldanmıştı.
"Sunhyeon..."
••••••
Küçük bir not: Sunhyeon diye bir ünlü var mı bilmiyorum, gece saat 00:46 ve öylesine uydurduğum bir isim. Gidişaltı etkileyecek karakterlerden birisi çünkü.
Veee Heeseung day'e özel bir bölüm atayım dedim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Father •Heejake
Fiksi PenggemarRiki, babasına karşı biraz fazla korumacı bir çocuktu. ×Lee Heeseung & Sim Jaeyun