08

4.9K 200 34
                                    

3 gün geçmişti en son ona yazdıklarımın üstünden. Dehşet sinirimi bozmuştu. Bu yüzden de sikeyim ki hiç bir işim rast gitmiyor, üstümdeki o agresifliği tüm çevreme göstermekten çekinmiyordum. Şimdiyse o agresiflikten mütevellit tek başımaydım. Yanımda duran son insanı da cam kırıklarıyla kaplanmış cümlelerimle yanımdan kovmuştum. Bunların tek sorumlusu Yusuf değildi ama onun da büyük payı vardı bana göre.

Mesajlarıma cevap vermeyip her gün o cıvık heriflerle bir arada oluyordu. Özellikle Ercüment denen pezevenk sümük gibi  yapışıyordu Yusuf'a. Peki  bu durum karşısında ben ne yapıyorum? Oturduğum yerden kendi kendimi yiyip bitiriyor, sinirden kıskançlıktan deliriyordum.

Arada sırada akşamları kahveye çıktığım vakit o da kahve de arkadaşlarıyla takılıyor oluyordu ve beni gördüğü an yüzüme gülüp baş selamı veriyordu. Ara sıra masama da oturuyordu ama şu son günler onu görürsem kendimi tutamayacağımı hissettiğimden ötürü kahveye çıkmıyor, onu görmekten kaçıyordum. Böyle şey olur muydu? Küçücük çocuktan kaçıyordum amına koyayım. Eşşek herif.

Gitmek istiyordum. Seneler öncesi gittin de ne oldu Cihan? Yine dönüp dolaşıp kendini Yusuf'un yamacında buldun. Sikeyim kafamdaki sesler susmuyor. Başımı yaslandığım koltuğun başlığına bir kaç kere vurdum. Telefon elimde mesaj atsam mı atmasam mı kararsız kalmıştım. Ha bugün ha yarın illa ki mesaj atacaktım gerçi.

Gözlerimi açıp yattığım yerden doğruldum. Akşam olduğundan ötürü evdeydim ama dört duvar üstüme geldikçe sanki boğuluyordum. Her baktığım yerde onun yüzü vardı. O tapılası güzelliği gitmiyordu hiç gözlerimin önünden. Sinirli bir nefes verip ayağa kalktım. Biraz nefes almam lazımdı. Daralmıştım.

Üzerime beyaz gömlek altıma da siyah kumaş pantolonumu giydim. Gömleğin fazlalık kısımlarını pantolonumun içine sokarak kemerimi de taktığımda telefonla cüzdanımı da yanıma alarak ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım. Yaz gecesinin sıcak esintisi olduğu gibi yüzüme çarpmıştı.

Evden çıktığımı gören Zeytin yerinden kalkarak koşa koşa yanıma geldiğinde yüzümdeki gülümseme engel olamadım. Simsiyah renkte bir sokak köpeğiydi. Onu bulduğum zaman hava dondurucu derece soğuktu. Zeytin'se bu soğuk karşısında çok, çok küçüktü. Soğuktan titreyen bedenini gördüğüm an kalbim sızım sızım sızlamıştı. Ben de dayanamamış paltomun içine alıp eve kadar getirmiştim. Bir senedir benimleydi. Can dostumdu.

"Oğlum." Diyerek başını sevdim ona duyduğum sonsuz ve koşulsuz merhametle. Gözleri de kendisi gibi siyahtı. Çok yakışıklı bir köpekti. Tıpkı babası gibiydi yani.

Zeytin'i biraz daha sevip bahçeden çıktım. Hava gerçekten sıcaktı. Meteoroloji birkaç güne havaların serinleyeceğini söylesede ben pek ummuyordum. Gözlerimi etrafta gezdirdim ve ilk önce bakkala gitmem gerektiğini fark edip adımlarımı bakkala yönelttim. Sigara ve çikolata alsam iyi olurdu.

Sigara çok sık içmesem de içimin daraldığını hissettiğim zamanlar ağzımdan eksik olmazdı. Çikolataysa Yusuf içindi. Belki kahveye gelirse ve karşılaşırsak ona verirdim. Çok fazla çikolata yiyordu. Bazen bu kadar çikolataya rağmen nasıl zayıf bir bedeni ve pürüzsüz bir cildi var anlamıyordum. Bense ne zaman çikolata yesem vücudumda sivilceler çıkıyordu. Küçüklükten gelen alerjim sağolsun pek çikolata yiyemezdim.

Bakkala vardığım da kapıyı açıp içeri girdim. Beni karşılayan serin havayla derin bir soluk bıraktığım sıra İbrahim de gözlerini tüplü televizyondan çekip bana yöneltti ve dudaklarında bir gülümseme oluşturdu. Samimi bir gülümseme.

"Ooo hoş gelmişsin abi. Nasılsın?" Gülümseyerek kasa önüne doğru yavaş adımlar atarak cevap verdim sorusuna.

"İyidir İbrahim sen nasılsın? Çocuklar nasıl?" İki oğlu vardı aslan parçası gibi. Biri 2 aylıktı diğeriyse 2 yaşına basacaktı sanırım.

Köy | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin