Yusuf'un gözünden
İki hafta sonra
"Yusuf bana bulgur pilavı koyar mısın?" Cihan'ın tabağını uzatarak dediği şeyi onaylayan mırıltılar çıkardım ve tabağına bulgur pilavı doldurdum. Gözüme yeterli geldiğinde tabağı tekrar ona uzattım. Gözlerimiz birbirine kenetlendiğinde çevreye belli etmeyerek ellerimi okşayarak tabağı geri aldı. "Eyvallah." Bir şey dememe müsade etmeden göz kırparak yanımdan ayrıldı. Arkasından bakarken bir anlığına ne kadar havalı bir adam olduğunu düşündüm ama anında kendimi silkeleyip aklımı bulandırmaya çalışan düşüncelerden uzaklaştım.
İki hafta olmuştu Antalya'ya geleli. Hala daha pek alışabildiğim söylenemezdi. Cihan da buraya alışmam için beni sanayide lokantaya çırak olarak vermişti. Kendisinin dükkanı lokantanın tam karşısında olduğu içinde baya memnundu. Gözü hep benim üstümdeydi. Bazen beni dikizlerken çevredeki insanlar onu sapık sanacak diye korkuyordum. Her 3 saate bir gelip yemek yemesi de cabasıydı. Beni korkutmuyor değildi bu durum yani bu kadar çok zıkkımlandığında ayı gibi olacak olması fikri pek hoşuma gitmiyordu. Bu yüzden porsiyonlarını oldukça az veriyordum.
İş çıkış saatim yaklaştığında etrafı derleyip toparladım ve patronum olan Cüneyt abiye çıktığımı haber vererek lokantadan çıktım. Antalya benim yaşadığım yere göre daha ılıman kaldığından havalar pek soğuk gelmiyordu açıkçası. Bu yüzden dışarı çıkarken ceket giyip çıkmayı yeterli buluyordum.
Ellerimi ceketimin ceplerine koyarak yolun karşısına geçtim. Ortalarda görünmüyordu. Muhtemelen içeri odasına geçmiş benim gelmemi bekliyordu. Adımlarımı hızlandırıp tamirhaneye girdim ve oradan da merdivenleri çıkarak odasına vardım. Kapıyı çalma gereksinimi duymadan açtığımda beklemediğim bir manzarayla karşılaştım.
Cihan sandalyesinin başlığına kafasını yaslamış, gözleri kapalı sakince nefes alıp veriyordu. Uyuduğu aşikardı. Ses çıkarmamaya özen göstererek ona doğru yürüdüm. Ellerini göğsünde bağlamış, bacağını bacağının üstüne atmıştı. Öyle rahat gözüküyordu ki bu pozisyonda uyandırmasam mı diye düşündüm.
Bir kaç dakika suratını izledim kalçamı masasına yaslayarak. Kirli sakallarının arasında ki dudakları etliydi. Dümdüz olan burnunun kemer kısmı sadece biraz vardı ama asla kötü durmuyordu. Yüzüne oranlı bir buruna ve kaşlara sahipti. Siyah, gür kaşlarının altında yatan bebek mavisi gözleri çok masum bir imaj veriyordu kendi karakterine rağmen. Yakışıklıydı herif.
5-6 dakikanın sonunda dayanamayarak sessizce adını fısıldadım. Uyuyorken biri ona yüksek sesle seslenince veya dürtüp uyandırınca zaman mekan fark etmez hep sıçrayarak uyanıyordu. Bu yüzden elimden geldiğince sessiz uyandırmaya çalışıyordum.
"Cihan, uyan hadi." Fısıltımla beraber uyanır gibi olsa da uyanmadı. Dudaklarımı yalayıp içimde kararsız kaldığım bir davranışı harekete döktüm ve ellerimle siyaha çalan yumuşak saçlarını okşadım.
"Cihan," Gözlerini yavaş yavaş kırpıştırmaya başladığında uyandığını anladım ve ellerimi ışık hızıyla sevdiğim saçlarından çektim. Gözlerini sonunda araladığında hafifçe gülümsedim.
"Yusuf." Dedi uykunun ona hediye ettiği boğuk bir sesle ve yerinde doğruldu.
"Günaydın, saat 11 artık gerçekten eve gitmek istiyorum." Gözlerini oluşturdu ve kollarını esnetti. O uykusundan ayılmaya çalışırken ben hala gözlerimi üzerinde tutuyordum. İzlemek garip bi huzur veriyordu.
Yerinden doğrulurken gözlerini gözlerimle buluşturdu ve ayağa kalktığı sıra yanağımdan makas alarak "Hadi gidelim." diyerek önümden geçti ve gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy | BXB
RomanceYusuf, onu izleyen kara gözlerden habersiz düğünde oynarken, gecenin ilerleyen saatlerinde telefonuna düşen mesajı atan adamın, kalbine de düşeceğinenden bi' haberdir. /Eşcinsel bir kurgudur. /Texting