İnsanlar 27 bölümde seviştirip evlendiriyorken ben hala birbirlerine aşık etmeye çalışıyorum.
Cihan: Yusuf
21.56
Cihan: köy çıkışındaki depodayım
Cihan: gel
Yusuf: noldu
Cihan: sadece gel
Yusuf: tamam
Elimde silahla gözyaşlarımı sildiğim çok zaman olmuştu. Kendime kıyamadığımdan değildi silahı çekemeyişim. Aksine kendime kıydığımdan çekmiyordum her seferinde.
Ben acıya mahkumdum. Ölüm kurtuluştu benim için ve ben hiç bir zaman kurtulmam gerektiğini düşünmemiştim. Kendimi cezalandırıyordum yaşayarak. Hak ettiğimi yaşıyordum. Benim hak ettiğim nefretti, kendi hayatımı zehir etmekti, acıyla yaşamaktı. Ama asla ölüm değildi.
Ölümü bile hak etmiyordum.
Kahve gözlerimi elimde tuttuğum silahta gezdirdim. Buraya geldiğimde sakladığım yerden çıkarmıştım. Herhangi bir amacım yoktu bu silahı çıkarırken. Sadece elimde o soğuk metali hissetmek istiyordum. Ellimi yakan o soğukluk hissi.
Yusuf ya 5 ya 10 dakika içinde burada olacaktı muhtemelen. Babasıysa yarım saat sonra burada olurdu. Mantığım 2 aydır farklı ilerliyorken bugün yapacağım şey için belki de pişman olacaktım. Ya da hayır. Pişman olmayacaktım hatta iyi ki yapmışım diyecektim. Gözlerimi kapadım çaresizlikle. Kendi kendimle savaşıyordum hep. Kendimden beklemediğim hareketler sergiliyordum.
Bir ölüm ancak bu kadar değiştirebilirdi insanı. Beni Yusuf'tan sonra buraya bağlayan kişi annemdi. Ve artık annem de gitmişti. Burada durmam için hiç bir sebep kalmazken saatler sonra siktiğimin cehenneminden çıkacaktık.
"Cihan." Yusuf'un temkinli sesiyle başımı kaldırdım ve ona baktım. Kaşları çatık, gözlerinde ki tedirginlikle bir bana bir elimdeki silaha bakıyordu.
"Geldin." ayağa kalktığımda kaşları biraz daha çatıldı. Aramızda az bir mesafe vardı, bana yaklaşmıyordu. Yutkundum. Benden korkması dünyanın en büyük saçmalığıydı. Ben ona nasıl zarar verebilirdim ki?
"Korkma Yusuf. Sana zarar verecek kadar delirmedim." Sözlerimle biraz daha gevşemiş gibi görünse de hala daha tek bir ters hareketimde depodan son hız kaçacakmış gibi tetikte bekliyordu.
Dudaklarımı yalayıp daha fazla korkmaması için geri adım attım.
"Ne oldu? Niye çağırdın beni buraya? Bu saatte?"
"Seni görmek istedim." Kaşları sorguyla havaya kalktı.
"Neden?" Silah olmayan elimle bi hayli uzamış sakallarımı ovaladım. Yusuf hala durduğu yerde ayakta dikilmeye devam ediyordu. Onu da görmeyeli saçları uzamıştı. Normalde kullandığından bi tık uzundu. Ayrıca bıyıklarını da kesmiyordu sanırım. Hafif hafif bıyıkları da vardı. Biraz zayıflamış gibi görünüyordu; yanakları içe çökmüştü. Göz altları yorgunluğunun belirtisiyken bir ayda neden bu kadar değiştiğini sorguladım. Ne olmuş olabilirdi ki?
"Görmek isteyemez miyim?" sorusuna soruyla cevap verdiğimde yumruklarını sıktı.
"Ben senin oyuncağın mıyım lan? Gel dediğinde gelicem git dediğinde gidicem?" Kaşlarım alayla havaya kalktı. Bir kaç adım ona attım elimdeki silahı belime sıkıştırıp.
"Oyuncağım olsan şu an çöplükteydin Yusuf. Ben oyuncaklardan nefret ederim."
"Cihan, neden çağırdın? Söylemeyeceksen gideceğim?" Cıkladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy | BXB
RomansaYusuf, onu izleyen kara gözlerden habersiz düğünde oynarken, gecenin ilerleyen saatlerinde telefonuna düşen mesajı atan adamın, kalbine de düşeceğinenden bi' haberdir. /Eşcinsel bir kurgudur. /Texting