24

3.4K 131 7
                                    

Yusuf'tan

Köyün girişine vardığımda motoru yavaşlattım. Yarım saatlik yolu 12 dakika da gelmiştim. Dudak uçurucu bir zamandı.

Hangi ev onların olduğunu bilmediğim için telefonumu çıkarıp Cihan'ı aradım. Bana evi tarif ettiğinde vakit kaybetmeden motoru sürdüm. Bahsettiği evin önüne geldiğimde dışarıdaki kalabalıkta gözlerim Cihan'ı aradı. Motoru kenara park edip indim ve eve doğru yürüdüm.

Göremiyordum hiç bir yerde. Tedirginlikle ve kimseyi tanımıyor olmanın verdiği yabancılıkla bahçe kapısından içeri girdim. Herkesin gözü yaşlıydı. Karşıma çıkanlara baş salığı dilediğim de bahçenin en kuytu köşesinde ki beden dikkatimi çekti. Cihan olduğunu anlamam uzun sürmedi. Hızlı adımlarla yanına vardığımda arkası dönük olduğunu fark ettim.

Kaşlarımı çatıp "Cihan?" dedim. Saliselik zamanda bana dönüp hızla kollarını belime sardı; kafasını boynuma gömdü. Öylece kalakalırken ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Dağ gibi adam şimdi küçücük çocuk gibiydi.

Ellerimi sırtına koyup sıvazladım üzüntüyle. Boynuma değen ıslaklıkla dişlerimi sıktım. En son görüşümüzde ne kadar nefret dolu olsa da merhametli yanım ağır basıyordu.

"Yusuf." Ses tonundaki çaresizlikle gözlerimi kapadım. Ne diyeceğimi, nasıl teselli edeceğimi bilmiyordum. Bu yüzden sessiz kaldım.

"Yusuf, annem gitti. Annem gitti..." Cümlesinin sonunda ağzından acı bir hıçkırık kaçtı.

"Annem terk etti beni." Dişlerimi sıkıp gözlerimdeki yaşları tutmaya çalışmakla yetindim. Bedeni zangır zangır titriyordu bu sıcak yaz gecesine rağmen. Keşke elimden gelen bir şey olsaydı diye düşündüm içimden.

"Cihan," İsmini söylesem de duyduğundan şüpheliydim.

Sırtında duran ellerimi omuzlarına getirip onu biraz geri ittiğimde kollarını belimden ayırdı. Yüzü öne eğikti şimdi. Ağladığını görmemi istemiyordu sanırım. Düşündüğüm doğru olmalıydı ki arkasını dönüp kollarını kaldırdı ve tekrardan bana döndü. Artık bana bakıyordu.

Gördüğüm görüntü karşısında dudaklarım aralandı. Mavi tondaki gözleri şişmiş, kıpkırmızı olmuştu. Gözlerindeki yıkılmışlığın yanında gözlerinin kıpkırmızı olması bir hiçti. Sakalları daha fazla uzamış, yanakları çökmüştü.

Sanki bir günde 40 yıl yaşlanmıştı.

Ona sarılmak istiyordum ama bunu ona acıdığımı düşünüp yaptığımı sanar diye hareketsiz durmaya devam ettim.

"Başın sağ olsun." Diye mırıldandım.

Derin bir nefes aldı.

"Sağ ol Yusuf."

"Gel ayakta durma oturalım." Bedeni titrediği için, ilk gördüğüm sandalyelerin oraya doğru çektim kolundan tutarak. Karşılıklı oturduk; artık ikimizde aydınlıktaydık. Kafamı başka tarafa çevirdim

"Bir ay ortalıkta yoktum ya buradaydım hep. Annemin kalp rahatsızlığı artmış ben de işte burada kalıyordum." Bir anlığına duraksamasıyla gözlerine çevirdim gözlerimi. Tek damla yaş sol gözünden firar etti; ardından devamı da geldi.

"Sabah şehre gitmem gerekti. Ge-geri geldiğimdeyse k-komşular yığılmıştı evin önüne." Dudaklarını birbirine bastırdığında yüreğim cız etti. Şu an onu anlamam imkansızdı. Ama bu halini gördükçe bir tuhaf oluyordum. Hep görmeye alışık olduğum o adamı görmek istiyordum.

Dediklerine diyecek bir şeyim yoktu. Ne diyebilirdim ki?

Elimi omzuna atıp sıktım destek olurcasına. Başını yere eğip elini yüzüne kapadığında hıçkırarak ağladığını omuzlarının sarsılmasından anladım.

"Cihan." Diyebildim tek.

O gece orada saatlerce, misafirler gidene kadar oturmuştuk sessizce. Sonraysa Cihan, tek kalmak istemediğini söylediğinde eve girip karşılıklı koltuklarda sabahlamıştık. Şimdiyse Cihan arkamda oturuyor, belime sımsıkı sarılmışken köye gidiyorduk.

Dünden beri durulmamıştı göz yaşları. Hala ağlıyordu. Bunu tişörtümün sırt kısmındaki ıslaklıktan anlıyordum. Keşke anlamasaydım.

Bundan sonra ne olacaktı bilmiyordum ama tek bildiğim eskisi gibi olmayacağıydı.

Köy | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin