1. BÖLÜM

6 0 0
                                    

Selamlarrr...

Bu konuda okuyacak kitap bulamayınca kendim yazmaya karar verdim djdjjshdksjzjzjx

Umarım beğenirsiniz....

.......

Yazar

Gece geç saatlerdi. Kılıç arabasını hızla sürüyor, orman yolunda evine doğru ilerliyordu. Ta ki yolun ortasında park edilmiş ve geçişi tamamen engelleyen bir arabaya denk gelinceye kadar. Uzun uzun kornaya basıyor ama sonuç alamıyordu. Birkaç küfür savurup arabadan indi. Hızlı adımlarla öndeki arabaya doğru yürüyüp yolcu koltuğunun kapısını sinirle açtı. Ama görmeyi beklediği şey kesinlikle bu değildi.

Küçük, baygın bir beden vardı arabada. Şakağından kan süzülüyordu. Bembeyaz ve solgun bir teni, simsiyah saçları...

Kılıç öylece baktı. Birkaç saniye donmuş gibi kalakaldı. Ardından küçük kızı kucağına alıp arabaya doğru yürüdü. Kızı arka koltuğa yerleştirdi ve dönüp yerine oturdu. Öndeki aracın plakasını alıp arabasını tersi yöne doğru sürdü.

Bir saat sonra evine varmıştı. Doktor kızın pansumanını yaparken kapıya yaşlanmış izliyordu. Az sonra doktor işini bitirip karşısına geçti ve monoton bir sesle konuştu;

"Çakıyla yapılmış bir X sembolü. Çok derin değil ama pansumanı düzenli olarak değiştirilmezse enfeksiyon kapabilir. Gerekli olduğunda gelir yaparım."

Kılıç belli belirsiz başını salladı ve doktoru itekleyerek odadan çıkardı. Dik dik kıza baktı ve ardından o da çıktı.

Baktığında doktorun çoktan gitmiş olduğunu gördü. Hızla aşağı indi ve korumalardan birinin yanına yaklaştı;

"Kim olduğunu, arabanın kime ait olduğunu öğrenin, hemen."

Koruma başını sallayıp uzaklaşırken Kılıç yapması gereken şeyi hatırladı; bir adamı konuşturmak.

Kuytu'ya doğru hızla sürerken peşinden birkaç adam daha arabalara atlayıp gelmişti.

. . .

"Konuş lan!"

Adama bir yumruk daha attı ama fayda etmediğini görünce başıyla yanındaki adama komut verdi. Adam az sonra elinde bir kap kan kırmızısı asitle geri döndü. Mahkumun gözleri hızla açılmış, başını deli gibi iki yana sallamaya başlamıştı;

"Hayır, hayır lütfen!"

Kılıç sırıttı ve eğlenircesine adamın masaya kelepçeyle tutturulmuş elinin üstünde parmaklarını gezdirdi;

"En sevdiğin parmak hangisi? Yada dur, önce örnek amaçlı küçük bir gösteri yapalım."

Masanın üstünde duran çakıyı aldı ve adamın serçe parmağını tek hamlede kesti. Adam acıyla bağırırken Kılıç zevkle gülümsüyordu. Adamın parmağını kırmızı asitin içine attığında asit kaynamaya başladı ve parmak saniyeler içinde eriyip gitti.

"Eğer konuşmazsan seni bununla dolu bir asit tankının içine atarım."

Umursamazca kurduğu cümlenin ardından adam kekeleyerek bağırdı;

"Ko- konuşursam o beni öldürür!"

"Asit tankının içinde erimeyi mi tercih edersin?"

"O- o beni beter eder!"

"Zamirleri sevmem."

Mahkum gözlerini sıkı sıkı yumdu. Karar vermeye çalışıyor gibiydi.

Kılıç sırıttı ve sinir bozucu bir sesle konuştu;

"Karar vermeni kolaylaştıracak bir şey söyleyeyim: Eğer konuşursan ölümün acısız olur, kafana silahı sıkar işini bitiririm."

Adam gözlerini açtı. Asit tankı veya diri diri kurtçuklara yem olmaktan daha iyi bir alternatifti;

"Arslan, Arslan Asilkurt."

Aynı anda kilometrelerce uzakta olan Arslan'ın elindeki mahkum konuşmuştu;

"Kılıç, Kılıç Asilkan."

İkisi de sözlerini tutup mahkumları silahla öldürdüler.

İkisi de bölgelerini işgal eden, mekanlarını basan, onları borca sokan kişiyi öğrenmiş oldu. Savaş başladı, kız ise gelecekte bu savaşı harlayan en büyük etken olacaktı...

. . .

Kılıç üzerinde hissettiği yorgunlukla daha fazla mücadele edemeyeceğini anlamış, evine doğru yola koyulmuştu. Arabasını sürerken aklında olan tek şey ise kızdı. Kimdi, casus muydu, tehlikeli miydi...

Kılıç bakışlarını yaklaştığı eve çevirdi. Arabayı evin önünde durdurup içeri girdiğinde kızı araştırma görevini verdiği adam karşısındaydı.

"Efendim, kız on sekiz yaşında, ailesi yok, adı Çakıl Sancak. Kızı bu hale getiren biyolojik dedesinin emriyle bir adammış, kız daha önce dedesini hiç görmemiş ama peşinde olduğunu biliyormuş. Daha önce defalarca saldırıya uğramış."

Kılıç umursamazca kafa salladı ama duyduğu şeyi fark edince gözlerini belertti.

Çakıl... Çakıl Sancak... Sancak... Sancak...

Olabilir miydi? Hiç bir fikri yoktu ama bunu öğrenmesi gerekiyordu.

Yavaş adımlarla yukarı çıkıp odasına girdi ve kendini rahat yatağına bıraktı...

4 gün sonra

Çakıl

Gözlerimi araladım ve etrafıma bakındım. Yabancı bir yerde uyanmam ilk değildi. O yüzden boş boş etrafa bakmakla yetindim.

Yavaşça doğruldum ve başımdaki sızıyı umursamadan odadan çıktım. Umursamazca merdivenlerden inerken etrafı inceleme zahmetine bile girmiyordum. Sonunda geniş bir salona vardığımda hala kimseyle karşılaşmamıştım. Öylece baktım ve dış kapıyı görünce oraya doğru yürümeye başladım. Elimi kapının kulpuna atıp kapıyı aralamamla bir elin sertçe kapıyı kapatması bir oldu. Bakışlarımı yavaşça elin sahibine çevirdiğimde beni çatık kaşlar, koyu gözler ve sert bir çehre karşıladı;

"Gidemezsin."

Boş boş baktım yalnızca. Kolumu sertçe kavrayıp merdivenleri tırmanmaya başladı. Karşı koymadım veya itiraz etmedim, ki mümkün de görünmüyordu. Uyandığım odanın kapısına geldiğimizde beni içeri doğru umursamazca itekleyip kapıyı kilitledi.

Bir kaç saniye kapıya baktıktan sonra yatağa doğru yürüyüp uzanmıştım. Zaten uykum vardı.

♠️♠️♠️


Aydan Bile BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin