Başının üzerinde yanıp sönen ışıklardan ayırmadığı bakışları bir süre gözlerinin sızlaması pahasına orada takılı kaldı. Sahne bitmişti ve şimdi gitme zamanıydı. Arkasına dönüp merdivenlere adımlarken geride kimsenin kalmadığına emin olmak için grubu saymaya başladı. Tek tek hepsini yokladı. Ama en çok birini. Bu ona suçlu hissettirdi. Yasak bir duyguydu bu. Üstelik bulunduğu grubun düzenini alt üst edecek kadar bencil.
"Acele edin." diye seslenip yanına yaklaşan Jisung'un omzunu sıvazladı. "Çok iyiydin."
Yeni yayınlanmış şarkısının solo performansını kast ettiğini anlayan Jisung keyifli bir gülümsemeyle ağabeyi gibi gördüğü adamın beline kolunu sardı. Yorgun ve epeyce terlilerdi. Sahneden inmek için merdivenleri yarıladıklarında peşlerine takılan görevlilere dek yan yanalardı. Sonra Jisung yanından ayrıldı, eline tutuşturulan havlu ile yüzünü ve ensesini kurularken kıyafetini değiştirmek için soyunma kabinine koştu. Peşinden de Seungmin ve Jeongin.
"Bacağım sızlıyor." Minho küçükler gittiğinde rahat rahat mızmızlandı. Geriye kalanlara derdini açmazdı, onlar korumak zorunda olduğu küçükleriydi onun gözünde. Onlar için süper kahraman olmayı kendine iş biliyordu. Yenilmez, sarsılmaz. Ne büyük yalan. Oysa herkes yenilir. Oysa herkes düşer, ağlar. İnsanlığın en temel parçası bu belki ama Minho ağlamaz. O da böyle işte. Ağır abi, kimseye eyvallahı yok.
Hyunjin onun koluna girmekten hiç çekinmedi. Yardım istemeyecek kadar gururlu olduğunu biliyordu. Burada birbirlerini tanımak için yeterince zamanları olmuştu. Yıllarca aynı odada kaldığı aptal Minho. Onu ondan iyi başka kim tanıyabilir? "Daeshik Hyunga gözükelim bir, benim de belim ağrıdı." diye aklına girmeye çalıştı. Minho külyutmaz aslında, her şeyin farkında ama herkes onun huyuna giderken uyuzluk yapacak kadar çocuk değildi. "Olur. Eve geçince ararım, gelir." diyerek bahsediyor fizyoterapistlerinden.
"Changbin, Yeonjun ile buluşacak mısın?"
"Çıkışta yemek ısmarlayacağına söz verdi. Oradan ablama geçerim. Size iyi geceler."
Grubun sosyal kelebeği bitmek bilmeyen enerjisiyle ortalıktan kaybolurken elindeki telefonu arka cebine koyan Felix, büyük beden pantolonunun önünden çıkarttığı mikrofonu çalışanlara verdi. Terlemiş alnını havluya sildi.
"Ben iyi miydim peki?" dedi ceketini giyerken yanında ayakkabı değiştirmeye çalışan Christopher'a."Anlamadım?"
Herkes çantasını toparlamaya çalışırken öyle büyük bir kargaşa çıkıyordu ki onları ikisinden başkasının duyduğu yoktu.
"Beni de tebrik et bir kere. Yalandan bile olsa bir kere de beni unutma, gör bir."
Ceketinin önünü kapatan Felix söylenerek, şahsına konuştuğu Christopher'a bir defa yüzünü dönmeden yanından geçip gitti. Hyunjin ve Minho ile birlikte astığı çantalarını sırtlanırlarken arka girişe dizilmiş arabalara binmek için acele ediyorlardı. Konser bitimi trafik olmadan gitmelilerdi. Herkes çantasını kaptığı gibi menajer ve güvenlik eşliğinde arabaya adımlamaya başladı. Chris kafasında az önce işittikleri yankılanırken Jeongin ve Seungmin'in savsak adımlarını hızlandırmak için ikisini bellerinden kavradı. Onları iterek adımlarını hızlandırdı ve ortalık kalabalıklaşmadan arabaya binebildiler. Yüzlerine patlayan birkaç flaş ışığı onların alışkın olduğu bir şeydi, tolere edilebilirdi.
"Changbin yok mu?" Menajer yine bir şekilde izinsiz aradan sıyrılan çocuktan bahsederken ofluyordu. "Ben size konserden sonra onu salmayın demedim mi? Hasta olacak, başına bir iş açacak."
"Ablasına gidecek, sorun yok."
Chris yeri gelince temiz bir yalancı, şükür ki. Yoksa anlayışsız bir liderle çocuk gibi yaşamak mümkün mü? Bu adamlar hiç yoktan yirmilerinin ortalarında genç adamlar, evde zorla tutulabilecek kadar çocuk değillerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kalbimden tenime, chanlix
FanfictionYasak bir aşk. Bu yolun sonu yok. Ama dönüş de yok. •idol kurgu. gerçek hayatla hiçbir bağlantısı yoktur, ilişkilendirmeyiniz.