5: ev

233 33 29
                                    

Ölümcül bir sessizliğin esir aldığı yurdun havasız kalmış odasında gözlerini açtığında saat öğleni geçiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ölümcül bir sessizliğin esir aldığı yurdun havasız kalmış odasında gözlerini açtığında saat öğleni geçiyordu. Dün gece kaçta uyuduğunu hatırlamıyordu. Tek hatırladığı Felix'in sıcak dudakları, nane kokan soluğu ve birbirlerinin vücudunda asla mahremiyetlerini aşmadan gezinen nazik dokunuşlardı. Başını yastıktan kaldırıp gerinirken odayı inceledi. Kimse yoktu, etrafta uçuşan tozlar temizlik yapma zamanının çoktan geldiğinin kanıtıydı. Ama kimin umrunda. Dün gece Felix'in yatağında, kollarında onunla uyumuştu. Dün gece Felix'i öpmüştü. Rüyalarındakinden daha güzeldi. Ancak masallarda okunabilecek kadar hayal hissi uyandıran hafiflikte ve kibarlıkta. Onu öylesine iyi tanırken dudaklarına öyle yabancıydı ki yeni tanışmışlarcasına nahiflerdi.

Tanrı aşkına onu öpmüşken bu anının rüyalarına kıyasla çok daha az gerçek gelmesi bir saçmalıktı. Ama olup biten buydu işte. Gözlerini açtığında onu görmeyi ummuştu. Kollarının arasında onu tutarak uyanmayı, aşık olduğu adamın huzurlu uykusunda özgürce yüzünü izleyebilmeyi istemişti. Hep ondan kaçırdığı yüzünün her bir santimini ezberlemeyi öyle derin bir arzuyla istiyordu ki kendini sapık gibi hissetti. Utandı, ayaklarını yataktan sarkıtıp sıcak ayak tabanlarını soğuk parkede bekletti. Başını elleri arasına aldı. Ne yapacağını düşündü. Evde onu mu aramalıydı? Bulunca ne diyecekti ki? Onu sevdiğini mi? Bu deli işiydi. Dün gece ona bakışlarıyla, dokunuşuyla itiraf etmiş olduğunu bilmesine rağmen, birbirlerine itiraf etmiş olmalarına rağmen ona dudaklarının arasından çıkacak iki kelimeyi söyleyecek gücü yoktu.

Seni seviyorum.

İçinden geçirmek öyle kolaydı ki dudaklarından da böyle basitçe çıkmasını arzulardı. Ama olmuyordu. Dilinin ucuna varıyordu sözcükler, Chris dilini ısırmak zorunda kalıyordu. Yapamıyordu, yapamazdı. Onu görünce, eşsiz tenini, parlak gülüşünü izlerken haykırmak istiyordu. Her seferinde. Kalbi deli dehşet gümbürdüyordu. Patlayacak gibi atıyor, onu korkutuyordu. Dayanamayacak olunca aklına eşiğinde oldukları kıyamet düşüyordu. Her şeyi bitirecekti. Yalnızca iki kelime sonlarını getirecekti.

İdol olmak için yıllarını vermişti. İkisi de gençliklerini bu uğurda feda etmişlerken ve hayatları bundan ibaret kalmışken onları hayatlarından edemezdi. Başka bir hayat kurulurdu elbet. Uzaklara gitmek, kazandıkları milyonlarla farklı şekillerde geçinmek elbette mümkündü. Ama mutlu olurlar mıydı? Felix onunla gelir miydi sanki? Bunca zaman kameralar önünde yaşadıktan sonra kameralardan kaçarak aşk yaşamayı becerebilirler miydi? Kendini düşündüğü nadirdi ama Felix'in tek bir nefret yorumu aldığını düşününce aklı başından gidiyordu. Herkesi, her şeyi, bu ucube düzeni... yok etmek istiyordu. Tek istediği sevdiği oğlanın elini tutmaktı. Korkmadan onu öpmek ve onu sevdiğini söyleyebilmek.

İsteklerine öyle uzaktı ki zaman içinde tek düşündüğü yasak olanlar olmuştu. Kahrolasıca bir arzuyla hedeflediği yasaklar. Bir günde üç defa her şeyden vazgeçip Felix'e aşkını itiraf edecek olmuşluğu vardı. Her seferinde kendini tutmuş, dişini sıkmıştı. Parmaklarını bukleli saçları arasında gezdirirken iç çekti. Dudaklarında izi kalmış öpücüğün ruhunu nasıl hala her hatırladığında bu kadar kanatlandırabildiğine hayret ediyordu. Ve bir daha bu hissi hiç yaşayamayacak olmanın korkusuyla boğuşuyordu.

kalbimden tenime, chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin