2: ben seni arayamam

310 52 41
                                    

Onunla uyuyup onsuz uyandığı bir sabah daha. Her şey bir rüya gibiydi. Sanki bu gizli gizli sırnaşmalar sadece onun gördüğü bir halüsinasyon, aklını kaçıracağını hissetti. Daha dün gece başını boynuna sokup uyuyan Felix bugün yüzüne bakmayan bir ötekiyle aynı değildi. Aynı olamazlardı. Öyle değil mi?

"Efsane oldu bu."

Dans eğitmeniyle çektikleri yeni kaydı seyreden üçlüyü göz ucuyla seyrediyordu. Duvarı boydan boya kaplayan aynanın bir köşesine yaslanmış, dizlerini kendine çekmişti. Onun bu aniden kendini soyutlamaları bilinen bir şeydi. Böyle zamanlarda çok dokunan olmazdı. Felix hariç. O sınır tanımazdı. Onlarla arasına koyduğu mesafe Chris'in sınırıydı. Kendini bu ortama yabancı hissettiğinde sakinleşebilmeye çalıştığı, tek kişiye yer tanıyan bir alan. Ama o bunu bile bile alanını ihlal ediyordu. Canı isterse.

"Onay alırsak yayınlanmasını önereceğim." Dans eğitmeni son sözünü söyleyip hepsini selamladı. Çıkmadan önce aynaya sırtını vermiş Christopher'a döndü. Başını hafifçe eğerek karşılık verdi. "Emeğine sağlık, teşekkürler."
Yüzünde hiç de gerçek olmayan bir tebessümle insanlara hak ettiklerini verdiği zaman yalancılık hissi canını yakıyordu. Gerçekten müteşekkirdi ama bunu gösteremeyecek kadar yorgundu. Üstelik keyiften de eser yoktu.

"Ben acıktım."

Jeongin kolundan tuttuğunu kapıya sürüklemeye başladı. Şaşırtıcı değildi, açlıkla baş edemeyen bir tipti. Ayrılmaz ikilisi Jisung, beraberlerinde Seungmin ve Hyunjin beraber yemeğe gitmek için bir kenara yığdıkları ceketlerin içinden kendisininkini bulmak üzere bir gürültü koparttılar.

"Hyung, gelmiyor musun?"

Jisung ona doğru seslenince dalıp gittiği parmaklarından ayırdı bakışlarını. Ceketinin fermuarını kapatmaya çalışırken bir kolundan çeken Jeongin'e direnerek ondan cevap bekleyen küçüğünü gördü. "Siz gidin." dedi hemen. "Ama yemekten sonra odama gelmeyi unutma."

Şarkının son dokunuşları için sözleştiklerini hatırlayan Jisung başını salladı ve onu çekiştiren Jeongin'in boynuna kolunu dolayıp bağırtarak çıkışa sürükledi. Seungmin ve Hyunjin de hemen arkalarından telefondan birbirlerine almak istedikleri birkaç parça kıyafet hakkında hareketli ama sakin bir tartışma içinde çıktılar.

Minho, mükemmeliyet takıntısı yüzünden dansın tekrarını yapmayı bırakamayan Changbin'e yardım ediyordu. Yerinden kalktı, geriye kalan ceketlerin arasından kendine ait deri ceketi seçip kollarından geçirdi.

"Ben yukarı geçiyorum." diye seslendi dans çalışması yapan ikiliye doğru. Köşede koltuğa uzanmış onları izleyen Felix'in farkındaydı ama görmezden gelinmenin bedelini onu görmezden gelerek ödetiyordu. Aslında böyle bir çaba sarf ettiği yoktu. İçinden ona dönüp iki kelime etmek gelmiyordu sadece, kırgın hissediyordu. Odadan çıktı, ağır kapı peşinden kapanırken az ilerideki merdivenlere yanaştı. Üst kattaki stüdyolardan kendine ait olana girdi. Girer girmez klimayı açıp ceketi tekrar üzerinden çıkarttı. Sözde üç kişilik, olsa olsa kendi boyutlarında iki kişinin sığabileceği koltuğa attı kendini. Sağ elini başına yasladı, deli bir ağrı vardı. Ağrı kesici alsa iyi olacaktı ama uykusunu getireceğini biliyordu. Üstelik dün gecede ancak sabaha doğru birkaç saat uyuyabilmişti. Kesin uyuyakalırdı. Böyle bir şansı yoktu. Akşam başkanla görüşecekti. Çalışmasını tamamlamak zorundaydı.

"Sikeyim." diye mırıldandı koltukta bacaklarını rahatça uzatıp kendine bir yer edinmeye çalışırken. Parmaklarıyla beceriksizce masaj yapmaya uğraştı. Hiçbir şeyin geçtiği yoktu. Boğazına sarılan birden fazla el nefesini kesmek istiyordu, boğuluyordu. Ne odaya ne bu dünyaya sığacak gibi değildi. Kazağının boğazını çekiştirdi. Rahat edemiyordu. Üzerinden çıkarttı. Onu koltuğa atarken dinlenemeyeceğini anlayarak yerinden kalktı. Bilgisayarı çalıştırarak sandalyesine oturdu ve ilk iş kulaklıklarını taktı.

kalbimden tenime, chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin