bugün mutlu bir güne uyanmıştım çünkü dün sabahın köründe baskın yaparmış gibi evime gelen mi-sun'a bu sabahta ben baskına gidecektim. banyodaki işlerimi hallettikten sonra pijamalarımı çıkarıp günlük kıyafetlerimi giymiştim. ve evet, gitmeye hazırdım. saat 8 buçuk olmalıydı, bilerek daha erken gidiyordum, canım öyle istiyordu yani. maksat o kadına gıcıklık olsun değil mi?
zıplaya zıplaya merdivenlerden inip zile ardarda basmaya başladım. yüzümde ise bir savaşın galibiyetini kazanmışa benzer gülümseme vardı. eh, yoongi de ablası yüzünden erken uyanacaktı ama yapacak bir şey yoktu. kurban gitmişti o da artık.
bir müddet bekledikten sonra sonunda kapı açılınca mutlu olmuştum. istediğim gibi mi-sun açmıştı. hemen içeri dalmıştım, onun yaptıklarının aynısını bende ona yapıyordum işte. aramızda tuhaf bir savaş başlatmıştık.
"saat kaç haberin var mı senin?"
"olmaz olur mu? tam olarak 8:45."
sevimli şekilde gülümseyerek söylediğim şeye gözlerini devirmişti. aman, çok urmumdaydı.
"ne işin var o zaman bu saatte?"
"e kahvaltıya geldim. dün bana, senden daha güzel hazırlarım gibi şeyler söylüyordun. yap da görelim."
söylediklerimi duyan görümcemin yüzü iyice asılıyordu. dediğine pişman olmuş olmalıydı.
"tabii ki hazırlarım! sözümün arkasında duran bir insanımdır ben."
bozuntuya da vermiyordu hiç.
"bende öyle tahmin etmiştim. neyse sen kahvaltıyı hazırlayana kadar bende yoongi'ye bakayım."
"tamam, çabuk gel oyalanma. benden bir şeyler öğrenirsin hem."
kafamı geçiştirici bir şekilde salladıktan sonra onu koridorda bırakıp yoongi'nin odasına adımladım. kapının önüne geldiğimde yavaşça açtım ve içeriye göz attım. yatağın boş olduğunu gördüğümde istemsiz kaşlarımı çatmıştım, neredeydi acaba?
içeriye girip kapıyı arkamdan kapattım ve gözlerimi etrafta gezdirdim. arkama döneceğim sırada omzumda bir el hissetmiştim. yoongi beni hızlı bir şekilde duvara yaslayıp elini de yanımdaki duvara dayamıştı.
ani hareketiyle ağzım açık kalırken gözlerim çıplak vücuduna kaymıştı. saçları ıslaktı ve belinde bir havlu sarılıydı. duştan yeni çıkmıştı sanırım.
otuz iki diş sırıtıyordu birde manyak. "günaydın, aşk bahçem."
"korkuttun!" dedim hayretle omzuna vururken.
"heyecanlandırmak istemiştim sadece." yalandan yüzünü üzgün bir şekile soktuğunda komiğime gitmişti.
"bu arada bu saatte benim odamda ne yapıyorsun?"
gözlerimi bir türlü vücudundan ayıramadığım için söylediği şeylere de fazla odaklanamıyordum. ne yapayım ama, bu haliyle aşırı çekici görünüyordu.
"sevgilimin odasına girmemde mi yasak?"
bu şekilde konuşmamın nasıl da hoşuna gittiğini farkediyordum. zaten yüz ifadesinden farketmemek mümkün değildi.
"tövbe haşa! istediğin zaman gelebilirsin." dedi abartılı bir ses tonuyla.
"her neyse, ablan bize kahvaltı hazırlıyor. giyinip gel hemen." demiş, ve tam gideceğim sırada diğer elinide duvara koyup hareket etmemi engellemişti. kaşlarımı çatarak, ne yapıyorsun bakışı attım ama bana öyle bir bakıyordu ki o an niyeti bozduğunu düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komşu | Sope
FanfictionSessiz sakin yaşayan Yoongi ve tuhaf olduğunu düşündüğü komşusu Hoseok. (bolca saçmalık+texting+düz yazı)