☆13☆

139 10 6
                                    

"Bay Jeong! Bay Jeong!" diye seslendim o adımları beni duyup hızlandırırken. Kaçtığını kanıtlamış gibiydi bu hareketi, koşuyordu resmen upuzun koridorda.
"Lütfen durun!"
"Dayanamıyorum."

İş kovalamacaya döndüğü için çoktan koridorun sonunda tıkanıp kalmıştı, arkasını dönmedi ilk başta. Öyle kambur, duvara dönük durup sesini çıkartmadı. "Bay Jeong, yapmayın böyle."

Yanına usulca yaklaşık bileğini tuttum. O kadar uzaklaşmıştık ki acil çıkışın yanında duruyorduk. Başını eğip bana döndü. Patronumu ilk kez ağlarken görüyordum. O beni bi kere ağlarken görmemişti fakat ben akan gözyaşlarına dokunabiliyordum bile. "Neden ağlıyorsunuz?"

Bileğini tuttuğum elimi, elinin içine aldı ve sımsıkı tuttu. "Taeyong,"

"Ben özür dilerim."

Kan toplayan gözleri, düzgün iliklenmemiş gömleği, mor göz altları, düzgün taranmamış saçları ve titreyen elleri onu "Her zaman ki Bay Jeong" olmaktan çıkartıyordu. Diğer elimi onun sardığı elimin üstüne koydum. "Neden özür diliyorsunuz?"
Baş parmağımla gözlerinden akan yaşları sildim.

"Benden iğreniyorsun."

"Hayır, hayır yanlış düşünüyorsunuz, sizden iğrenmem imkansız, iğrenemem. Ne yaparsanız yapın değişmeyecek bu görüşüm."

"Dün her şeyi berbat ettim, her şeyi mahvettim, kendi içimde tutabilecekken kendimi durdurmadım. Artık gözünde hep "iğrenç bir patron" olarak kalacağım ve ben öyle olmak istemezdim. Ne kadar özür dilesemde bu hatamı özürlerle kapatamayacağım." dedi gözyaşları ellerimize düşerken.

"Siz ne benim gözümde "iğrenç", ne de başkasının gözünde "iğrenç" kalacaksınız. İğrenç diyebileceğim en son kişi bile değilsiniz. Dün için size kızmadım bile. Eve geldiğimde heyecandan uyuyamadım. O kadar güzeldi ki. Sadece hatırlamanızı istedim, sarhoş olduğunuzu bile bile hatırlamanızı istedim. Ve şu an çok mutluyum, hatırlıyorsunuz çünkü."

"Bana kızmadın mı?" dedi gözlerini benimkiyle buluşturmaktan kaçınırken.

"Kızmadım, kızsaydım kendime yalan söylemiş olurdum. Bugün bana günaydın demediğiniz de ağlamamak için tuvalette oturdum bir süre. Lütfen ağlamayın, dün kötü bir şey yapmadınız. İkimizde kalbimiz ne derse ona uyduk sadece."

"Sana günaydın demekten bile korktum. Benle iletişim kurmak istemezsin sandım."

Kollarımı boynuna doladım bir anda.

"Ben, nasıl bilmiyorum. Size bağımlı hale geldim."

Omuzlarımdan tutup gözlerimin içine baktı. O ışık gözlerine geri gelmişti.
Sonra yeniden sımsıkı sarıldı. Hayatımın eksik parçası o an tamamlanmış gibiydi. İçimde ki o boşluk onun sıcaklığıyla dolmuştu.

Koridorun başından ayak sesleri gelmeye başladığında ikimizde aniden toparlanıp diklenmiştik. Bayan Ellen'di. "Siz ikiniz neredesiniz? Toplantı başlayacak."

"Önemli bir şey konuşuyordukta, geliyoruz hemen." dedi Bayan Ellen görmeden ceketimi çekiştirip. "Hızlı biraz."

İkimiz de hiç bir şey olmamış gibi Bayan Ellen'i takip ediyorduk. Hemen şipşak tuvalete girdik, kimse görmeden gömleğini ve saçlarını düzelttim. Her şey tamam gibiydi. Tabii ki yorgun duruyordu ama diğerleri uzaktan baktığında anlamazdı.

Bir süre gözlerimin icine bakıp tebessüm etti. Teşekkür eder gibi. "Gidelim mi Toplantı Odasına?" diye sordum hazır mı değil mi diye. "Olur gidelim."

"Taeyong."

"Efendim"

"Beni evime bıraktığın gece için, teşekkür ederim."

"Sizi orda öyle bırakmak istemedim, rica ederim."

"Bana senli konuşabilirsin."

"Ama siz patronumsunuz."

"Patronun olmadığım zamanlar var. Eve döndüğümüzde, iş saatleri bittiğinde artık patronun olmaktan çıkarım. Kimse yokken bana sen diyebilirsin."

İlk utandırsa da belli etmemeye çalıştım. "Peki, nasıl isterseniz."

my dear boss ★ jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin