(1)

729 62 11
                                    

Elimdeki içi boya tüpleri ile dolu poşetleri daha sıkı kavrayıp hızımı arttırarak yürümeye devam ettim. Biran önce eve varmak istiyordum. Karnım çok acıkmıştı. Öğlen olmuştu ancak ben hala kahvaltı yapmamıştım.

Eve daha çabuk varmak için kestirme bir yol kullanmayı tercih ettim. En yakınımdaki ara sokağa girdim.
Hızlı adımlarla ara sokakta ilerlemeye devam ederken bir anda gözüme çarpan, eski görünen dükkan ile attığım adımlar yavaşlamıştı.
En sonunda durdum ve dükkanı inceledim. Antikacıya benziyordu.

Dükanın camına yaklaşıp gözlerimi kısarak içeriyi inceledim. Vitrinler çeşit çeşit eşyalarla doluydu. Güzel görünüyordu.
O an açlığımı unutmuştum resmen.

Biranda dükkanın kapısı açılınca irkilerek yerimde sıçradım. İçeriyi incelemeye daldığım için hazırlıksız yakalanmıştım.

Açılan kapıdan dışarıya çıkan yaşlı adamı gördüğümde korkum geçmiş, yüzümde ufak bir tebessüm belirmişti. Hızla yaşlı adamın önünde eğilerek baş selamı verdim.
Adam da bana gülümsemiş ve eğilerek karşılık vermişti.

"Bir ihtiyacın var mı genç adam? Camdan bakmana gerek yok. İçeriye gelip istediğin gibi dolaşabilirsin. Hatta sana bir çay ikram edeyim?"

Yaşlı olduğundan dolayı pürüzlü ama nazik çıkan ses tonu ile konuşan yaşlı adamı başımla onaylayıp konuştum.

"Teşekkürler bayım.. dolaşmak isterim."

Hızla bir adım yana kayarak kapıdan içeri geçmem için yer açtı. Tek elini kaldırıp geçmem için işaret verdi.

"Geç bakalım genç adam."

Yüzündeki samimi tebessüm içimi ısıtırken bende gülümsedim ve dükkanın içine adımladım.

İçeriye girdiğim gibi burnuma doluşan yoğun tahta ve kitap kokuları ile gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Aynı zamanda kenardaki masanın üzerindeki yanan tütsünün kokusuda etrafa yayılıyordu.

Kendimi yüzyıllarca geriye ışınlanmış gibi hissettim. İçerisi oldukça eski dekore edilmişti ancak oldukça hoş bir görüntü oluşmuştu.

Arkamdaki yaşlı adam da içeriye geçmiş ve arkamızdan kapıyı kapatmıştı.
Ağır adımlarla yanımdan geçmiş ve dükkandaki tezgaha yaklaşıp çay yapmak için işe koyulmuştu.

"Dilediğin gibi dolaş evlat. Almak istediğin bir şey olursa söyle. Her şey uygun fiyatlı."

Gülümseyerek karşılık verdim ve elimdeki poşetleri dükkanın kapısının yanına bıraktım.

Eski olduğundan dolayı her adım attığımda gıcırdayan tahta parkenin üzerinde yürümeye, vitrinler arasında dolaşmaya başladım. Dükkanın içi beklediğimden daha büyüktü.

Çeşit çeşit porselen tabaklar, kupalar, biblolar ve kitaplarla doluydu etraf. Etraf o kadar güzeldi ki nereye bakacağımı şaşırmıştım.

"Adın nedir evlat?"

Yaşlı adamın sesini duymamla dikkatimi önümdeki vitrinden çekip adama döndüm.

"Jeon Jungkook.. sizin isminiz nedir?"

Sözlerimle gülümsemiş ve cevap vermişti.

"Kim Sung-kyum.. memnun oldum evlat."

"Bende.."

"Ne iş yapıyorsun?"

Elindeki sıcak olduğu belli olan porselen fincan ile yanıma yaklaşırken konuştu.

WİZARDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin