Loş koridorda duyulan tek ses Felix'in boğuk hıçkırıkları ve diğerlerinin ağır nefesleri arasında burun çekmeleriydi. Kimse ne diyeceğini, ne yapacağını, nasıl tepki vereceğini bilemez haldeydi. Minho cam kapıya yaslanmış boş gözlerle Hyunjin'in monitördeki kalp atışlarını izlerken destek bulmak için Changbin'in elini tutuyordu. Chan, Felix'in yanında dururken Jisung ve Seungmin alt katta sakinleştiriciyle uyuyan Jeongin'in yanındaydı.
-Neden hala gelmediler?
-Uyuyor çocuk, zaten buradan uzak kalsınlar boşver.
Felix kafasını kaldırdı.
-Bomboş niye Jeongin'e yüklendin Minho?
Minho hışımla dönerken Changbin Minho'yu göğsünden tutup yatıştırmaya çalıştı.
-Dalga mı geçiyorsun sen benimle?
-Minho.
-NE MINHO NE VAR? Amına koyayım neden üstüne gittin diyor gitmese miydim? Onun yüzünden oldu tabii gideceğim taşak mı geçiyorsunuz siz?
-Yemin ederim ağlatmak istememiştim Hyunjin'i.
Herkesin kafası sese doğru döndüğünde Minho elini başına götürüp güldü.
-Çıldıracağım amına koyim.
-Minho Hyung, dinle nolur. Zaten geberiyorum vicdan azabından bari sen yapma.
Kafasını kaldırdı Minho. Öfke doluydu bakışları.
-Dinliyorum.
-Hyunjin. Sadece resim vereceğini sanıyordum. Benim portrem olduğunu gördüğümde zaten şaşkındım üstüne bir de beni öpmeye çalışınca..
Herkesi şaşkınlık kapladı. Minho'nun bakışları yumuşarken öfkesi çözüldükçe gözü doluyordu.
-İster istemez ittirdim. Hazır olmadığımı ve fazla hızlı gittiğini, düşünmem gerektiğini söyledim. Yemin ederim ağlatmak istememiştim. Akşam zaten kendi hislerimi söylemek için aramak istedim ama...
-Tamam yeter, ne olur. Yeter.
Minho Changbin'i kolundan çekerken Jeongin'in sırtına yavaşça dokunup sıvazladı ve Changbin'le beraber merdivenlere yöneldi.
**********
Minho beni peşi sıra bahçeye sürüklerken ağlamamaya çalıştığını fark edebiliyordum. Yürürken bir yandan etrafa bakınıyor, tahminimce yalnız olabileceğimiz bir alan arıyordu. Arka tarafa giden yol gözüme çarptığında bu sefer ben Minho'yu sürükledim. Binanın arkasındaki çimenliğe ulaştığımızda yere çöktü.
-Ne yapıcam.. Changbin ne yapıcam?
Yanına çöküp kafasını omzuma yatırmaya çalıştım ama direnip geri çekildi.
-Konuş ne olur. Öldüğünde ne olacak?
-Ölmeyecek ki. Kendini neden en kötüsüne şartlıyorsun? Bak durumu stabil, iyileşecek, zaman alsa da iyileşecek işte.
-Changbin.
-Sakin tamam.
Hıçkırıkları arasında konuşamıyordu. Başparmağımı bileğine götürdüm.
-Gerek yok nabzımı kontrol etmene. Kriz geçirmiyorum. Sadece ağlamak istiyorum.
Alnını alnıma dayadı. Böyle bir durumda geri çekilmem onu daha da kötüleştirecekti. Nefesimin titremesini en aza indirmeye çalıştım. Bu şekilde ağlamaya birkaç dakika devam ettikten sonra ağlaması yavaşladı.
Duruma alışmış gibiydim. Hatta kendimi daha iyi bile hissettirmişti bu pozisyonda duruyor olmamız. Alınlarımızı ayırmadan Minho'nun ıslak yanaklarını sildim.Yapmamaya çalıştığım bir şeyi yapıp kendime verdiğim sözü bozuyordum. Minho'ya umut vermemeye çalışsam da her durumda kendimi onunla farklı bir yakınlıkta buluyor, büyüsüne kapılıyordum. Birkaç ay önce kendi kendime dediğim gibi, aramızdaki şeyden kaçmayı başaramıyordum.
-Kalacak mıyız böyle?
-Bilmem. Kalmak istiyor gibi görünüyordun. Ayırmadım.
Kafasını biraz uzaklaştırıp gözlerimin içine baktı.
-Seviyorsun beni.
Aniden yaptığı tespitle gergince güldüm.
-Nereden çıktı?
-Sen söyleyemiyorsun, ben söyledim. Beni seviyorsun, değil mi Changbin?
Tek yaptığım şey şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakmaktı.
-Cevabımdan mı korkuyorsun?
Nefes verdim.
-Seni üzmekten korkuyorum.
-Nasıl yani?
-Ya.. ya da boşver.
Kendimi iyice uzaklaştıracakken sırtımdan kavrandım.
-Hayır. Konuş. Bu şekilde seninle konuşma fırsatını bir daha bulamam Changbin. Lütfen.
-Seni yarı yolda bırakmaktan korkuyorum. Emin değilim Minho. Daha önce hiçbir erkeğe karşı böyle hissetmedim. Kendimi çözümleyemiyorum. Ve Hyunjin bu haldeyken ikimizin de sağlıklı düşünebileceğini sanmıyorum.
Gülümsedi.
-Hislerin var yani?
-Senin var mı?
Gülüp kafasını olumlu anlamda salladı.
-Haklısın aşk itirafının ne yeri ne de zamanı. Mantıksız bir durumdayız biliyorum saçmalıyorum. Ama cidden, ihtiyacım vardı Changbin. Senin ağzından duymaya, aldığım desteğe artık kendi hislerimi de yükleyebilmeye ve karşılığını hislerim doğrultusunda vermeye ihtiyacım vardı.
Sustu, yaklaştı. Nefes verdim, çekilecek gibi oldum ama kararsızdım.
-Lütfen, Changbin.
Vücudumu gevşetmeye çalıştım. Ağlamaktan şişmiş dudakları dudaklarıma sürtündüğünde kalbimin anlık olarak durduğuna emindim. Hafiften gülümsedi.
-Bu kadar korkma bana yaklaşmaktan.
-Korkmuyorum. Gerçekten. Sadece garip benim için.
Kalktı.
-Zorlamıyorum tamam. Hazır hissetmeni bekleyeceğim.
Pişman olacaktım, biliyordum. Bir keşkem daha olsun istemiyordum. Peşinden koştum.
-Minho.
Bana döndüğünde kafasını tutup kendime çektim. Yanaklarımı kavradığını hissettim. O an tek odaklanabildiğim uyum içinde hareket eden alt dudağım ve üst dudağıydı. İlk ayrılan o oldu.
-Teşekkür ederim Changbin.
dayanamadim opusturdum ☝🏻 OF BOLUM YAZAMIYORUM NIYE BOYLE OLDU😭 neyse en azindan haftada bir atmaya calisicsm hayatimi duzene sokmaya calisiyorum fighting✊🏻
bu arada opusmus olabilirler ama bu minbin icin kafamdaki seytani planlari silmiyor✋🏻✋🏻 ozur
ve bolumu kontrol etmeden atiyorum kayma falan olursa da yapcak biseyyok
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rage room | minbin✔️
Fanfiction"eşya kır dedik güzel kardeşim sana duvarı çökert demedik" texting+düzyazı