İlk kez bitti demiştim son buldu demiştim. Birdaha olmaz demiştim. Sonunda uzun zamandır hak ettiğim mutluluğumu buldum demiştim. Asıl tamamen kaybetmişim. Daha da kaybetmeye devam ediyorum. Ama farkında değilmişim. Kâbuslarım son buldu demiştim. Fakat son bulan tek şey umutlarım ve inancım mış. Her şeye olumlu bakmaya çalıştım her kötülüğün altında başıma gelen tüm olumsuzlukların altında bir iyilik bir hak ediş aradım. Tüm bunlara değecek bir mutluluk bulacağımı düşündüm. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Ama sadece bunu değil ne kadar yanıldığımı ve yanılma ya devam ettiğimi de düşünüyorum.
Kendimi tamamen kaybetmiştim hiçbir şey duymuyordum, hiçbir şey görmüyordum. Kulaklarımda gitmek bilmeyen çığlıklar tamamen dış dünyaya kendini kapatmış iç dünyamda savaş veriyordu. Gözlerimden silin miyordu yağmura karışıp yok olmaya yüz tutmuş kanlar; feryat yakan yangına düşmüş yürekler.
Ama bugün ilk kez kulaklarım gitmek bilmeyen çığlıklar dışında başka bir sesle mücadele ediyordu. Gözlerim saniyelik bile olsa ilk kez yağmura karışıp yok olmaya yüz tutmuş kanlar dışında başka bir kırmızılık görmüştü. Bu bir galibiyet mi yoksa mağlubiyet miydi? Bir sonbuluş mu yoksa bir başlangıç mıydı?
...
Titreyen bedenim, sessizce akmaya alışmış olan gözyaşlarımla birlikte yere düştü. Bilincim kendini kaybederken ses yerini yeniden sessizliğe; ışık yerini karanlığa mahkum etti.
Sessizliğin içinde, yanıma ne ara geldiklerini yada kimin geldiğini bilmediğim bir kaç kişinin sesi yankı yapıyordu. Ne konuştuklarını anlayamıyordum. Birisinin beni kucağına aldığını hissettim ama tepki veremiyordum. Tek algılayabildiğim beynime işleyen o eşsiz kokusuydu. Kokusu terine karışmış olmasına rağmen tıpkı ilkbahar gibi kokuyordu.
Artık düşünme yetimi de kaybetmiştim. Olanlara mantık üretmiyordum. Tüm bu saçmalıkların tek bir açıklaması vardı oda sonu gelemeyen bitmek bilmeyen bir kabusun içinde hapsolmuş olma ihtimalim di.Ağır ağır açtığım gözlerim; önceden tozpembe gördüğüm hayatı şimdi isli pencereden gösteriyordu. Gülümselerimin eksik olmadığı dudaklarım şimdi kurumuş; mutluluktan ağlayan gözlerim de ise kırılan umutlarıma ağlamaktan tek bir damla yaş bile kalmamıştı.
Düşünmekten yorulan zihnim düşünmeye son verdiğinden hastanede olduğumu ancak fark etmiştim. Niçin hastaneye geldim yada nasıl geldim hiçbir şey hatırlamıyordum.
Zihnimi zorladıkca başımın ağrısı daha da şiddetleniyordu.
Koluma takılan serum sonuna gelmiş damla damla damarlarıma işliyor du. Sinir damarlarım da tek bir hissiyat dahi kalmamış tı.Gözlerimi hafifçe odanın içinde gezdirirken teyzemin yatağımın sağ tarafındaki sandalyede beklemekten uyuya kaldığını gördüm. Kim bilir ne kadar zamandır hastanedeydim. Gerçi artık alışmış olmalıydı teyzem.
Komaya girdğimden sonraki süre zarfında ne zaman kafama bir şey taksam yada bir şeye üzülsem baygınlık geçiriyormuşum.- Uçak kazasından dolayı iki hafta komada kalmış annemle babamın cenazesine bile katılamamıştım. Gerçi komada olmasam bile hangi hakla hangi cesaretle gidecektim ki. Onlara nasıl veda edecektim. Onlara nasıl elveda anneciğim babacığım diyecektim ki. Ahh ne kadar çok özledim onları; ne kadar çok özledim kokularını. Keşke bilseler kızlarının onları ne kadar özlediğini keşke bilseler ne kadar yalnız kaldığımı. Bilseler gelirler miydi sahi? Hissedebilseler özlemimi gelirler miydi yanıma; yada en azından rüyalarıma?-
...
Her zamanki gibi düşüncelerimle kaybolmuşken kapının açılmasıyla birlikte kendime geldim. Gelen kişi hemşir miş. Bu arada ilk kez erkek bir hemşire denk gelmiştim. Çoğunluk olarak genelde hemşire ler daha fazladır. Bir ilki daha yaşamış oldum bu şekilde. Hemşir "Merhaba, nasılsınız? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Diye sordu tebessümle.
"Şimdi daha iyiyim teşekkür ederim" diyerek cevap verdim. Daha sonra serumu çıkartıp "istediğiniz zaman taburcu olabilirsiniz" dedi aynı tebessümle. "Teşekkür ederim" dedim gülümsemeye çalışarak. Bir kaç dakika sonra bir şeyler daha yaptıktan sonra "geçmiş olsun" diyerek odadan çıktı. Kapının kapanma sesiyle irkilerek uyanan teyzem saniyeler içinde uyku modundan çıkıp kendine geldikten sonra her zamanki soru yağmuruna tuttu beni. "Kuzum, nasılsın iyimisin? Yine ne taktın o güzel kafana bakim sen?" Sesinde o kadar çok anne şefkati vardı ki size anlatamam. Yıllardır her ne kadar isteseler de her ne kadar tedavi bile görseler bir türlü anne olamayan teyzemin sesine yansımıştı annelik sevgisi. Beni evladı gibi sevip sarmalayan teyzem bugünde anneliğini yapmıştı bana. Sessizce cevap vermeden teyzemin sorularını bitirmesini bekledim. " Evrim, kuzum ben senin teyzenim, eğer canını sıkan bir şey varsa bana söyleyebilirsin bunu biliyorsun değil mi? Sakın kendini yalnız kimsesiz hissetme ben burdayım enişten burda. O yüzden hadi söyle kuzum neye sıkıldı canın?"
Bende bilmiyordum ki neye sıkıldı canım, hangisini takıldı kafam yada hangisine yanmıştı canım. Bende bilmiyordum ki teyzem. Sana dün rüyamı yoksa gerçekmi ayırt bile edemediğim şeyi nasıl anlatabilirim. Daha ben bile anlamamışken.
Bu arada sahiden ben dün orada bayılmıştım beni buraya kim getirmişti? Buraya nasıl gelmiştim yada teyzemin nasıl haberi olmuştu?
"Teyzeciğim, beni hastaneye kim getirdi? Beni nasıl buldunuz? Siz dün gece nöbette degilmiydiniz? Merak ve endişeyle karışık çıkan sesimle sordum teyzeme. "Evet kuzum. Biz dün eniştenle birlikte nöbetteydik. Sabah eve geldiğimizde de seni salonda baygın yatarken bulduk. Sonrası da malum işte hastaneye getirdik" kafam daha da karışmaya başlamıştı nasıl olurki ben dün o binaya gitmiştim. Sonra orda baygınlık geçirmiştim. Çok iyi hatırlıyorum. Nasıl eve gelebilirim ki? Bu imkansız. Acaba gerçekten de rüyamı görmüştüm. Bir rüya hem bu kadar gerçekçi hemde bu kadar gerçek dışı olabilir miydi? " Sen düşünme böyle şeyleri sadece dinlen. Ben şimdi taburcu işlemlerini halletmeye gidiyorum sen de dediğim gibi o sırada biraz daha dinlen" diyerek cümlesini tamamlayan teyzem çantasını da alıp odadan çıktı. Ve ben yine cevapsız sorularımla baş başa kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN SESSİZLİĞİ
FantasíaGürültünün içinde boğuluyor gibi oluyorum. sanki kıyamet kopuyor herkes kaçıyor sadece ben kalıyormuş um gibi oluyorum. hiçbir şey duymak istemiyorken kulaklarımı herşeye karşı kapatmış ken sanki kendimi uçsuz bucaksız bir kuyuya mahkum etmişim gibi...