Bölüm 2

118 11 7
                                    

Paul yığılıp kalmıştı. Az önce yediği dayağın ağırlığı hala üzerindeydi. Yüzünden akan kanı silemeyecek kadar bitkindi. Hayalleri aklına geldikçe değiştirmeye, düşünmemeye çalışıyordu.

Calvin'in gözlerinden ateş fışkırıyordu. Pek merhametli biri olmayabilirdi ama o çocukları 15 senedir o yetiştiriyordu. Ondan fazla zaman geçiren yoktu onlarla, bir nevi evlatları gibiydi. Calvin içeri girip Parker'a çıkıştı. Böyle bir şey daha önce hiç olmamıştı. Kimse Parker'a bağıramazdı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun ? O çocukların zaten hayatlarını aldın, bırak da hayalleri onlarla olsun." dedi Calvin bağırarak. Parker elinde ki sigarayı yere atıp çiğnedikten sonra arkasını döndü. Ciğerlerinde kalan dumanı üfleyip koltuğuna oturdu. "Onlara hayallerini verirsen hayatlarını verirsin Calvin ben bu çocukların her şeylerini aldım hepsinin tek tek parasını ödedim." Calvin bu vicdansızlık karşısında daha fazla konuşamadı. Söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen susmayı tercih etti. Bu vicdansızlık karşısında ne dese boştu.

Calvin hücreye girdi. Paul hiç kıpırdamıyordu. Kafasından akan kanlar yerde küçük bir gölcük oluşturmuştu. Calvin kucakladı küçük Paul'u. Minik elleri yer çekimine karşı koyamıyordu. Telaş basmıştı Calvin'i. Bu işlediği ikinci yasaktı. Revirde sadece çalışanlar tedavi olabilirdi. Fakat doğuştan esir bir çocuğun böyle ölmesine razı olamazdı. Kapıdan girer girmez teçhizatlarını toplayan Hemşireyle göz göze geldiler. "Getir getir yatır şuraya" dedi hemşire telaşla. Yaralarını sarıp yatırdı sedyeye. "Artık ben ilgilenirim Bay Calvin siz gidin Parker şüphelenmesin."

15 dakika sonra Paul gözlerini açtı. Hayatında ilk defa böylesine rahat bir yer görmüştü. Hemşire ayık tutmak için muhabbete girmeye çalışıyordu. "Adın ne biliyor musun." dedi hemşire. Gözlerini tavana dikip "11" dedi. "Hayır gerçek ismini soruyorum." o sırada elinde ki iğneyi kontrol ediyordu. "Tam bilmiyorum ama Calvin bileğimde Paul yazılı bir künyeyle geldiğimi söyledi. Sanırım adım bu." Hemşire elinde ki iğneyi yere düşürdü. "Ah Paul hala yaşıyorsun." Paul şaşkın gözlerle Hemşireye baktı. "Sen beni nereden tanıyorsun?" Hemşire yere düşen iğneyi alıp yerine koydu. Yaklaşıp sedyenin yanına oturdu. "Sen benim ellerime doğdun Paul. Sana o künyeyi takan benim. Adım Tracy." Paul söylenilenlere inanmamıştı. "Sen buraya geleli iki sene oldu. Nasıl oluyor da benim doğumumu görebiliyorsun?" Tracy saçlarını okşadı Paul'un. "Sen burada doğmadın Paul. Doğduktan sonra getirildin buraya." Paul diklenmeye çalıştı çok heyecanlanmıştı. "Ne yani buradan başka yerlerde insanlar var mı ?" dedi Paul. Tracy göğsünden bastırıp Paul'u tekrar yerine yatırdı. "Evet var tabi dünya çok büyük Paul. Senin annenin ismi Christina'ymış" dedi. Paul yüzünü tavana çevirdi. Bir gözü zaten darbeden dolayı açılmıyordu. Diğer gözünü de kapatıp hayal kurmak için hazırlandı. "Bana kuşları anlatsana Tracy." Bir çocuğun kuşları merak etmesi garip gelmişti Tracy'e. Ağlayacak gibi olmuştu fakat tuttu kendini. "Kuşlar hep seyahat ederler. İstedikleri yerlere giderler." Paul her kelimeyi zihninde canlandırıyordu. Önce buradan uçarak çıktığını sonra hiç durmadan dış dünyayı gezdiğini hayal ediyordu. "Hadi canım kalk Parker gelmeden geri götürelim seni" dedi Tracy.

Gizlice hücreye geri girdi Paul. Kalemi köşede duruyordu. Eline alıp inceledi. Bu kalem yüzünden başı belaya girmişti. Sinirlenip duvara doğru fırlattı onu. Öfkesi uzun sürmemişti. Kalemi aramaya başladı. Duvarları yoklarken eli bir boşluğa denk geldi. Her akşam onu ısıran farenin işi olmalıydı bu. Duvarı delmişti küçük sıçan. Paul derinliğini merak edip kolunu soktu. Eli yan hücreye kadar uzanıyordu. "Orada kimse var mı?" fısıldayarak söylemişti bunu. Uzun süre ses duymadıkları için en ufak sesleri bile seçebiliyorlardı bu yüzden karşı taraftan cevap gecikmedi. "Sende kimsin?" Paul dikkatlice bakmasına rağmen göremiyordu. "Ben Paul kendimi bildim bileli buradayım ya senin adın ne?" dedi Paul. "Benim adım 7" dedi kısık bir ses tonuyla. "Onu kastetmedim bir ismin yok mu?" dedi Paul. Oturuşunu düzeltti bu kadar eğilmek darbe alan yerlerini ağrıtıyordu. "Bilmiyorum bana hep böyle seslenirler" dedi 7 numara. "O zaman adın Christina olsun annemin ismi buymuş." "Tamam bu ismi sevdim." dedi Christina.

Yarım saat kadar konuştular. Paul hayallerini anlattı Christina'ya. Başta inanmadı. Buradan başka bir dünya olması saçma gelmişti ona. Tracy'le konuşmalarını kuşları anlattı Paul. "Düşünsene bize acıyorlar bizi gördüklerinde ağlıyorlar. Bu dışarıda bizden iyi durumda insanların var olduğunun ispatıdır. Dünya buradan ibaret olsa herkes Parker gibi olurdu." Christina ikna olmaya başlamıştı. "Neye benzediğini biliyor musun?" Bunu merak ettiği için sormuştu. Christina'nın neye benzediğini merak ediyordu. "Saçlarım yok" dedi Christina. Bu çok doğaldı. Parker deneklerin saçını haftada bir kazıtırdı. "Tracy gibi göğüslerim var. Senin yok mu?" dedi Christina. Oda bunu merak ediyordu. Neden insanların bir kısmının göğüs bölgesi şişkinken diğerlerinin ki değil diyordu. "Hayır yok. Calvinle konuştuk onların ismi meme. Erkeklerde olmazmış dedi." O sırada hücrenin kapısı açıldı. Giren Parker'dı. Giren ışık Paul'un gözlerini kamaştırıyordu. Ellerini ışıkla arasına koydu. "Kiminle konuşuyorsun sen?" dedi Parker. "Kimseyle efendim kendime kızıyordum." Bu durum Parker'ı memnun etmişti. Kağıtları kontrol etti, hepsi boştu. Arkasını dönüp çıktı. Paul yerden kalemini ve kağıtlarını aldı. Artık kızgın değildi onlara. Her ne kadar dayak yemesine sebep olsalarda Christina'yla onlar sayesinde tanışmıştı.

Esir BedenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin