Bölüm 10

17 0 0
                                    

   "O elinde ki ne?" dedi Christina. Karanlıkta belli belirsiz gözüken bir kağıt parçasını göstererek. Üzerine üfledi Paul, kağıda bakarak gülümsedi. "Son okuduğum kitabı hatırlıyor musun?" Gözlerini iyice kısıp daha net görmeye çalışarak konuştu Christina "Evet üç kardeşin hayatını anlatıyordu ne olmuş ona?" Paul elini Christina'nın omzuna koyarak "O üç kardeş Frank Morris, John ve Clarence Anglin. Bu hapishane kurulduğundan beri kaçabilmiş tek insanlar." dedi Paul. Christina'nın yüzü gülmeye başladı Paul bir şeyi kafasına koyduysa yapar bunu en iyi o biliyordu. "Elimde ki kağıt bu binanın planı, kaçmaya çalıştıkları yol basit hücre duvarına delik açıyorlar ve bu delik, bitişinde demir parmaklıklar olan bir koridora çıkıyor. Yol hazır, Farkedilmemek için de, kendi maketlerini yapıyorlar. Hem de gerçek saçlarını da kullanarak. Yatağa yatırıyorlar maketleri, üstlerini de örtüyorlar. Koridordan havalandırmaya tırmanıyorlar. Buradaki demir çubukları büküp, çatıya çıkıyorlar. Su borularına tutunarak aşağıya iniyor ve kayıplara karışıyorlar." dedi gülerek. 

  Christina iyice meraklanmıştı "Peki her şeyi anladım da bu üç kardeşin hücresini nasıl bulacağız? Hadi bulduk diyelim o deliği nasıl hemen bulup yeniden kazıp kaçacağız?" Christina ne kadar soru sorarsa sorsun Paul'un yüzünde ki gülümseme bozulmuyordu. "İşin güzel yanı da o ya. Şuan da o üç kardeşin hücresindeyiz." dedi Paul. "Nasıl peki delik nerede?" dedi heyecanla Christina. Eliyle sus işareti yaptı Paul. Parmağını uzatıp klozeti gösterdi ve sessizce konuşmaya devam etti. "Bugünden itibaren her gün nefesini tutma süreni arttırmalısın. İkimizinde 5'er dakika tutabilmesi lazım nefesini. Ben her gün 2 saat boşluğumuzda o deliği tekrardan açıp yolu ayarlayacağım. Sende çıkan kumu laboratuvardan çalacağımız torbalara tıpkı bir insanmış gibi doldurup yerimize koyacağımız maketleri hazırlayacaksın." Kusursuz bir plan yapmıştı Paul. Aslında kusursuz bir planı taklit edecekti. 

  Parker'ın kapısı çalındı. İçeri Gardiyan Robert girdi. Hazır olda durup başıyla selamladı. "Beni emretmişsiniz efendim." Elinde ki tırnak törpüsünü masaya bıraktı Parker. "Evet Robert geç otur." Ellerini masaya koyup devam etti. "Sanchez'in kaybı beni derinden üzdü. Burada görevine sadık insanları severiz. Senin nasıl görevine sadık olduğunu biliyorum ayrıca burada yaptığımız şeyi Sanchez'den sonra tek bilen kişi sensin. Bu yüzden yeni rütben başgardiyan. Çıkabilirsin" dedi elinde ki pırpırı ona uzatarak. "Emredersiniz efendim." diyerek pırpırı aldı ve çıktı odadan Robert. 

  İçeri iki gardiyan girdi. Paul'un kollarından tutarak dışarı sürüklediler. Koridoru geçtikten sonra ite kaka Calvin'in odasına soktular Paul'u. Eliyle kapıyı gösterip "Siz çıkabilirsiniz." dedikten sonra Paul'a döndü Calvin. "Evet anlat bakalım neden kapının önüne su serptin." Bu onların anlaşma şekliydi Paul her konuşmak istediğinde biraz su serperdi hücre kapısının altından. Günlük olarak gezen Calvin'de gördüğünde Paul'u yanına çağırdırdı. Ses tonunu kısa bildiği kadar kısıp konuşmaya başladı Paul. Planını anlattı. 

 Calvin deliye dönmüştü "Aklını mı kaçırdın sen ölmek mi istiyorsun?" dedi bağırarak. Paul Calvin'in önüne diz çökerek. "Dün ölen Alex gibi mi Calvin?" diye sordu Paul. "Madem öleceğim bırakta özgürlüğe koşarken öleyim. Hem ölüp ölmeyeceğine karar vermekte özgürce bir seçim değil midir? Bunu benden almakla özgürlüğümü almış olmaz mısın benden?" dedi Paul. Gerçekten Calvin'i nasıl etkileyeceğini biliyordu Paul. "Peki benden ne istiyorsun?" diye sordu Calvin. "Öncelikle şunu bilmeni istiyorum dün Sanchez'i öldürmemin nedeni anahtarları yanında değil odasında tutmasıydı. Sanchez'in yerine muhtemelen yalaka Robert gelecektir. Henüz bir odası olmadığından dolayı anahtarları yanında gezdirecektir. Senden o anahtarları almanı istiyorum Calvin." 

 Paul'un cümlesi biter bitmez kapı açıldı, içeri giren Parker'dı. Calvin çabfucak bir tekme attı Paul'un yüzüne. Omuzlarından tutup duvara kaldırdı onu "Tamam yapıcam." dedi sessizce. Sonra yüzüne vurarak bağırdı "Seni küçük hergele nasıl fazladan kitap istersin." Kolundan tuttuğu gibi yere yuvarladı Paul'u "Gardiyanlar hücresine götürün şu deney faresini." diye bağırdı. 

 Odanın köşesinde Parker kolları bağlı bir şekilde gülümseyerek bakıyordu. "Hayran kaldım." dedi gülerek. "Neyse bırakalım şu küçük deney faresini de iş konuşalım." Sandalyeyi çekip oturdu. "Haftaya ilk prototipler gelecek, körfezden onu almaya gitmelisin. Bu görev için gardiyanlara güvenemem başkanın gizlilik emri var." Bir sigara yakıp devam etti "Sen ve yeni başgardiyan Robert gideceksiniz körfeze" 

 Calvin ayak işlerini yapmaktan nefret ederdi fakat Paul'un isteği için bu harika bir fırsat olabilirdi. Prototipleri almaya sadece o ve Robert gidecekti. "Anlaştık." dedi Calvin gülerek. Parker'da güldü "Sende bir şeyler var bugün. Az önce en sevdiğin Deneği dövdün şimdi de Prototipleri almayı mutlulukla kabul ediyorsun." dedi. Gözlerini biraz kısıp "Belki de bazılarımız doğru olanı yeni yeni görmeye başlamıştır." dedi Calvin. Parker oturduğu sandalyeden kalkıp kapıya doğru yürüdü elini kapının koluna atıp, "Belki de eskisinden daha iyi dost olmaya başlıyoruz." dedi ve çıktı. 

  Calvin bunlar olurken ısınan suyla kendine güzel bir kahve yapmak için telsizini çıkarıp düğmesine basar "İki kahve getirin bana." dedi. Geri cevap gelmeyince bir daha bastı telsizin düğmesine. Yine cevap alamadı. Telsizi çevirip arkasına baktığında gülümsedi. Piller yerinde yoktu. "Yine ne planlıyorsun seni küçük şeytan" dedi gülerek. 

 Belki de hiç kimsenin aklına gelmeyecek kadar cesur olan. Kendilerine öğretilen dünyanın bundan ibaret olduğu fikrini yıkan kişi. 18 yıldır içinde olduğu bu cehennemden kaçmayı başaracaktı.

 Paul'un aklında tek düşünce vardı "Ya bu cehennemden kurtulacak ya da bunu denerken ölecekti.

Esir BedenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin