Bölüm 1

234 15 19
                                    

21 Ekim 1986 Benioff Çocuk Hastanesi


Bir eliyle bebeğin başını okşarken diğer eliyle de göz yaşlarını siliyordu."Zavallı daha doğmadan annesiz babasız kaldı." dedi Hemşire Tracy. Hasta bakıcı yağmurun sesini azaltmak için dış camı kapatıp döndü. "Ne olacak peki şimdi yetimhanede mi büyüyecek?" diye sordu. Kafasını umutsuzca iki yana sallayıp. "Ne yazık ki" dedi Tracy. "Bir yılda ne kadar kimsesiz çocuk doğuyor biliyor musun sen?" Hasta bakıcı sedyenin çarşafını toplamayı bırakıp arkasını döndü. Kafasını hayır anlamında iki yana salladı. "Yurtların alamayacağı kadar çok." dedi Tracy. "Çoğu kobay olarak kullanılmak üzere araştırma merkezlerine gönderiliyor. Robot gibi yetiştirilip ilaçların yan etkisiyle bir bir ölüyorlar. Bu garibim de 18'ini göremeden ölür."


Hasta bakıcı elinde ki künyeleri kutuya koymadan önce "Koluna baksana künyesi var mı?" diye sordu. Tracy kollarını kontrol ettikten sonra "Hayır yok ver oradan bir tane karışmasın" dedi. Hasta bakıcı elinde ki künyeleri değiştirirken bir bir okuyordu. "Ne olsun ismi? Jackson? Edison? Tom? Paul evet Paul olsun." Elinde ki künyeyi Tracy'e uzatırken. "Tanrı yardımcın olsun Paul." dedi.


O sırada hapishane müdürü Parker içeri girdi. Uzun boylu, geniş omuzlu biriydi Parker. Orta yaşları geçmiş olmasına rağmen saçlarında hiç seyrelme olmamıştı. Görevi gereği sert biriydi. Elinde ki şemsiyesini silkeleyerek kenara koydu. Hasta bakıcı elinde Paul'un annesinin son nefesini üzerinde verdiği çarşaf ve bir iki kirli bezle odadan çıktı. Tracy uyuyan Paul'u beşiğine koyup. "Hemen alacak mısın?" dedi. Müdür Parker elinde ki bezle yağmurdan ıslanmış gözlük camlarını silerken "Alcatraz'a gece girişleri yasak yarına kadar burada kalması lazım." dedi.


Alcatraz Adası 1861-1963 yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış bir adaydı. San Francisco körfezinde sahile 2.4 km uzaklığında 9 hektara yayılmış olan Alcatraz Adası, dönemin en ünlü hapishanelerindendi.


Ertesi gün Paul'la birlikte 11 bebek daha tekneye bindirildi. Yaklaşık 10 dakikalık bir tekne seyahatinin ardından adaya ulaşmışlardı. Tekneden 12 bebek, Hapishane müdürü Parker, iki gardiyan ve bir eğitmen indi. Eğitmen Calvin 50'li yaşlarında, hafif şişman, beyaz saçlı, gözlüklü biriydi. Bebeklerin 7 yaşına kadar eğitiminden sorumluydu.


Bebekler askeri bir araca bindirilip fenerin arkasında ki boş koğuşlara getirdiler. 3 gardiyan ellerinde ki mühürleri bebeklere basmak için önlerinde ki ateşte ısıtıyorlardı. Bu mühürleme işlemi Parker'a göre onların sayımı ve sıradanlaştırılması için gerekliydi. Onlara isimleriyle değil numaralarıyla sesleniyorlardı. Paul'un sırtında ki 11 rakamı onun bundan sonra ki adı olacaktı. "Denek 11"


Denekler 7 yıl boyunca durmadan eğitildiler. İnsan gibi düşünmüyor, hissetmiyorlardı. Hepsi birer robot çocuktan farksızdılar. Her şey Parker'ın istediği gibi yürüyordu. Calvin onlara insan gibi düşünmemeyi, yaptıkları işlerin olağan olduğunu ve dünyanın bundan ibaret olduğunu aşılamıştı. Eğitimin son gününde Paul bir fırsatını bulup Calvin'le baş başa kaldı. Paul zekası ve öğrenebilme yetisiyle diğer çocuklardan bir adım öne çıkmış ve kendini sevdirmişti. "Hadi ama Calvin dünyanın bundan ibaret olmadığını ikimizde biliyoruz demi. Bu sabah fenerin üzerinde uçabilen yaratıklar gördüm neydi onların ismi kuş muydu?" Bu sorusuna cevap beklemeden konuşmaya devam etti. "Uçabilen bir varlık neden hayatını bu cehennemin üzerinde turlayarak geçirsin ki." dedi. Calvin 7 yaşında bir çocuğun böyle düşünebilmesine şaşırmıştı fakat belli etmedi. "Evet Denek 11, kuşlar özgürdür fakat siz kuş değilsiniz." deyip geçiştirdi.


Tarih 18 Ağustos 1993'ü gösterirken ilk deneylere başlandı. Görme bozukluklarına iyi gelmesi beklenen bir ilaç ilk kez insan kobaylarla denenecekti. Sırasıyla 12 çocuğa da bu ilaçlardan verildi. Burada ki maksat görme bozukluklarına iyi gelip gelmediğini öğrenmek değil ilacın yan etkilerini görmekti. İlaç verildikten sonra hücrelerine kapanan deneklerden çoğu çeşitli şikayetlerle revire kaldırıldı. Şiddetli baş ağrıları, görme bozuklukları, ateşlenmeler bunlardan bazılarıydı.


Denekler sabah erken saatte uyandırılıp yetişkin bir insanın bile zor dayanabileceği sıcaklıkta suyla duş aldırılıyordu. Onun haricinde gün boyu hücrelerinden çıkmak yasaktı. Günde iki öğün yemek getiriliyordu. Ada da aşçı olmadığı için ayda bir gelen pilavı bozulmuş, çürümüş, kurtlu bir şekilde yiyorlardı. Bu iğrenç tablonun karşısında denekler tepkisizdi. Çünkü onların hayatları boyunca gördükleri en güzel yemek menüsü buydu. Hücrelerinde pencere yoktu bu yüzden gece ve gündüzü ayırt edemiyorlardı. Paul gününün büyük bir kısmını karanlığa bakıp hayal kurarak geçiriyordu. Bir kuş kadar özgür olup dünyayı gezdiğini hayal ediyordu. Bu adadan başka bir yerlerde yaşamın olduğuna inanıyordu. Bir gün onlardan birisi olacağına inanıyor ve her gün bunun hayalini kuruyordu.


8 yıl boyunca bu böyle devam etti. Sürekli ilaç alan çocukların çoğunun vücudunda çeşitli yaralar çıkmış, yetersiz uyarılma sonucunda ise 4 çocuk hayatını kaybetmişti. Parker böyle devam etmemesi için çocuklara her gün 50 kağıt ve bir kalem veriyordu. Okuma yazma bilenler düşündüklerini yazıyor, bilmeyenler ise resim çiziyor karalıyordu. Bu Paul için mükemmel olmuştu. Hayallerini yazıyor çoğu zaman dış dünyanın resmini çiziyordu. Resim konusunda çok yetenekliydi. Bunların haricinde kendi resmini çiziyor ve kendini süslüyordu. Paul hiç kendini görmemişti. Elleriyle yokluyor tahminen bir şeyler çiziyordu. Kendini diğer insanların arasına koyup saatlerce izliyordu. Kağıtları toplamaya gelen gardiyan resimleri Calvin'e ve Parker'a gösterdi. Parker deliye dönmüştü. Gardiyanlar Paul'u Parker'ın ofisine götürdüler. Parker elindeki resimleri Paul'un suratına fırlattı. "Bunlar da ne ? Dalga mı geçiyorsun sen bizimle?" diye bağırdı Parker. Paul çok büyük suç işlediğini düşünüp kafasını öne eğdi. "Özür dilerim efendim ben sadece içimden gelenleri çizdim." Parker daha da hiddetlenmişti. "Ne dedim ben size? Buradan başka bir yer yok. Siz burada doğdunuz burada öleceksiniz demedim mi ? Yoksa sen benden korkmuyor musun?" deyip omzunu tuttu. Paul'un sesi çıkmıyordu. Kafasını kaldırmayıp sessiz kalmayı tercih etti. Sorusuna cevap alamayan Parker çenesinden tutup kafasını havaya kaldırdı Paul'un. "Yüzüme bak sana bir soru sordum." dedi. "Korkuyorum efendim." dedi Paul kafasını tekrar yere eğdi. "Artık daha çok korkacaksın." deyip belindeki demir jopu çıkardı. Öldürmek istercesine suratına suratına vuruyordu. Calvin dayanamayıp sarıldı Parker'a "Napıyorsun sen öldürmek mi istiyorsun?" Parker elinde ki demir jopu yere atıp "Temizleyin buraları şu çocuğu da şuradan kaldırın" deyip odadan çıktı. Paul kanlar içinde hareketsiz yatıyordu yerde. Ölmemişti fakat tepki verecek durumda değildi. Patlayan dudağı, açılan kafası ve kırılan burnu konuşabilmesine engel oluyordu. İki gardiyan kollarına girerek hücresine geri götürdüler Paul'u.




Esir BedenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin