i really like him, i'm sorry

500 39 113
                                    

"you're in my world now
you can stay, you can stay
but you belong to me
oh, you belong to me
if it hurts to breathe, open a window
oh, your mind wants to leave, but you can't go."

sonrasında da jay kulağıma yaklaştı ve nefesi boynumu teğet geçerken fısıldadı.
"o zaman, beni nefesin tükenene kadar öp yang jungwon."
ellerim omuzlarına tırmandı, tutundum oraya.
kulağımdan uzaklaştı ve bu sefer yüzümün tam önüne getirdi yüzünü, alınlarımızı birleştirmişti ve burnu burnuma değiyordu.
dudaklarıma üfledi sonra kelimeleri,
"eğer yapamam diyorsan, o zaman bu odadan çıkana kadar sev beni."
söylediği ile yutkundum, omzunda duran ellerim tişörtünü sıkıyordu şimdi.

"jay.. seni sevmemi mi istiyorsun?" gözleri gözlerimdeydi şimdi, konuşmakta zorlanıyor gibiydi.
"sadece beni severek öpmeni istiyorum."
söylediği ile kaşlarım çatıldı, tam bir bipolardı bu çocuk.
fakat ona, onu bu odadan çıkana dek seveceğimi söylesem bu koca bir yalan olurdu.
bu odaya girmeden önce de ve bu odadan çıktıktan sonra bile onu deliler gibi seveceğim aşikardı.
farkında değildi ama ben her defasında onu öperken kokusunu içime çekiyordum.
chan'a karşı yapmamıştım bile hiç bunu.
jay ise hâlâ bir şeyler söylememi bekliyordu, bende ikinci söylediğini sildim aklımdan.
fakat onun isteği gerçekleşecekti aslında, onu severek öpecektim yine.

omzunda duran ellerimi iki yanağına çıkardım sonra da dudaklarıyla birleştirdim küçük kiraz dudaklarımı.
o da bunu beklediğinden hemen işe koyuldu, alt dudağımı emdi ve çekiştirdi.
aynı zamanda bacaklarımdaki eli usulca kalçama tırmandı, çoktan vücudum zangır zangır titriyordu.
dokunuşları karşısında titriyor olmam onu daha çok heyecanlandırmıştı bu yüzden biraz daha üzerime eğildi, arkaya yaslanmama neden oldu.

eli ise asla yerinde durmuyordu, en son parmağını kasılan deliğimin üzerinde gezdirmeye başladı.
bununla birlikte ağzına doğru inledim, kendimden geçiyordum şimdi.
bu da utanmadan parmağını pantolonumun üstünden girişime doğru bastırdı.
bende fark etmeden ona doğru ittim kendimi .
çünkü daha fazlasını istemekten kendimi alıkoyamıyordum.
ayırdık sonra dudaklarımızı, ben derin derin nefes alıyor kendime gelmek adına uğraşıyordum.
o ise karşısındaki dağılmış görüntümü izlemekle meşguldü.

"hayatımda.. seninle sevişmek istediğim kadar başka hiçbir şeyi bu kadar istemedim."
söylediği ile küçük bir kıkırdama bıraktım ortaya, sonra elim yakasına gitti ve sanki aramızda çok fazla mesafe varmış gibi onu tekrar kendime çektim.
"seks diyordun en son?" başını olumsuzca salladı, "seninle sıkıcı bir seks yapmayacağım won, seninle sabahlara kadar sevişeceğim." birbirine değen alt taraflarımızla kendimi ona sürtme ihtiyacı hissettim, zevkten kafam dumanlanmıştı çoktan.
"jay-ah.. sabaha kada-" konuşmamı devam ettirmeme izin vermedi, uzandı dudaklarıma.
bende kollarımı sıkı sıkı doladım boynuna, dudaklarımı kibarca öpüyor oluşuyla ister istemez gülümsedim, o ise bunu fark edince ayırdı dudaklarını.
neden bilmiyorum ama o da gülümsüyordu, bununla birlikte utanarak dudaklarımı birbirine bastırmış ve gözlerimi kaçırmıştım.

"gamzelerin olduğunu fark etmemiştim hiç, tatlıymışlar." söylediği ile utançtan kendimi nasıl saklayacağımı bilemeyerek boynuna sıkı sıkı doladığım kollarımla onu kendime çektim.
şimdi sarılır haldeydik, bende başımı boynuna yasladım.
"jungwon.. hangimizin dudaklarının daha öpülesi olduğunu düşünüyorsun?" aniden gelen soruyla dahi başımı kaldırmadım.
oraya yerleşmiş, mayışmıştım çoktan.
"hmm.. bilmem.. chan gördüğüm en kibar adam ve sende.." konuşmamı boynuma bıraktığı öpücüklerle durdurdu, ben ise kesik kesik nefesler bırakıyordum kulağına doğru.
konuşmaya devam etmemi istememişti çünkü o da cevabı duymaktan korkuyordu, onu seçmeyeceğime çok emindi.

la douleur exquise | jwHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin