Merhaba, benim adım Nilay. Bu sene 16 yaşıma gireceğim. Her gün rutin olarak belirlediğim aynı şeyleri yapıyorum. Şu hayatta pek az şeye değer veririm. Bunun nedeni ise değer verdiğim şeyleri kaybetme korkusu. Annem, babam ve babaannem en değerli hazinelerim. Onları kaybetme korkusu beni yiyip bitiriyor âdeta. Yine o sıradan günlerden birindeyim. Günlerden Pazartesi yani en sevmediğim gün. Sabahleyin 10'da kalktım çünkü sabahçı değildim. Annem ve babam işte olduğu için hafta içi sabahları yalnız oluyoruz. Mutfaktan patates kokuları geldiğinde mutlu oldum çünkü babaannemin yaptığı yemekler arasından en çok onu severdim. Babaannemin yaptığının ayrı bir lezzeti olurdu. Koşarak mutfağa girdim ve yanağına öpücük kondurdum. "Günaydın prenses!" dedi yaşlı ve titrek bir ses tonuyla. "Günaydın kraliçem!" dedim. "Erkenden uyanıp sana patates kızartması yaptım." dedi. Babaannem biraz kiloluydu ve zor yürüyordu ama yatalak değildi. Onun için böyle şeyler hazırlamak zahmetliydi. Babaannem bir sandalye çekip oturdu ve ben de patates kızartmalarını tabağa koymaya, bütün kahvaltılıkları da masaya koymaya başladım. Yemeği yedikten sonra hazırlanmaya başladım. Okulun forması olan, lacivert gömleği ve ten rengi pantolonu giydim. Üzerime salaş, oversize bir ceket aldım. Çantama kulaklığımı, şu an okuduğum kitabı ve telefonumu koydum. Okulda dolabımız olduğu için defter ve kitaplarımızı oraya koyuyorduk. Oturma odasına gidip Hint dizisi izleyen babaannemi öptüm ve evden çıktım. Zaten babaannem ya Hint dizileri izlerdi ya da Esra Erol, Müge Anlı vb. şeyler izlerdi. Otobüs durağında beklemeye başladım. 1-2 dakika sonra otobüs geldi. Bugün şanslıydım çünkü boş yer vardı. Cam kenarına oturdum, kulaklığımı taktım ve müzik dinlemeye başladım. Yaklaşık 20 dakika sonra okula varmıştım. Okulda hiç arkadaşım yoktu. En arka köşedeki yerime oturdum. Çantamı sırama koydum ve kitap çıkarıp okumaya başladım. Bana doğru bir şey geldiğini hissettim. Kafamı kaldırdığımda Cemre, Sude ve Ece'nin bana yaklaştığını gördüm. Sınıftan en sevmediğim daha doğrusu en nefret ettiğim kişilerdi. Cemre grubun lideriydi ve her zaman ortalarında yürürdü. "Oo babaanneci velet de buradaymış." dedi Cemre. Yanındakiler de kıkırdıyordu. "Noldu?" dedim en sert ve ciddi ses tonumla. "Yok bişey." dedi Sude küçümseyici ses tonuyla. Hayır yani nasıl küçümseyebiliyorsa? Kendisi Cemre Hanımın hizmetçiliğini yapıyor, bir de gelmiş burada beni küçümsüyor! Sude'nin sözünün ardından Ece arkasında olan ellerini açığa çıkardı ve elindeki su balonlarını bana fırlattı. Bu kızların benden neden nefret ettiğini düşünüyor olabilirsiniz. Açıkçası ben de neden olduğunu bilmiyorum. Zaten duygularımız karşılıklı bu yüzden umursamıyorum. Bir kişi hariç herkes bana gülmeye başladı. O kişi de Cemre'nin hoşlandığı çocuk Burak'tı. Hemen yüzümü üzerimdeki ceketin kapüşonuyla kapatıp sınıfı terk ettim. Kızlar tuvaletine girip kendime baktım. Saçlarım, ceketim ve formamın açık kısmı sırılsıklamdı. Dolabımda hiç kıyafetin olmadığını hatırlayınca ve herkesin bana gülmesinin etkisiyle de ağlamaya başladım. Genelde çok hızlı ağlayan bir insan değildim ama içimdekileri boşaltmak için ağlıyordum. Hızla bir tuvaletin içine girip kapıyı kilitledim. Birkaç saniye sonra ayak sesleri gelmeye başladı. Yaklaştı yaklaştı ve tuvaletin önüne gelince durdu. Ayakkabılarını görebiliyordum ve Nike Air'dı. Ayakları bir kıza göre biraz büyüktü ve yaklaşık 40-41 numara giyiyordu. "Ağlıyor musun sen?" dedi ayakkabıların sahibi. Sesi hakikaten erkek sesi gibiydi. Bu soruyu duyunca hızla göz yaşlarımı sildim ve "Hayır." dedim. Aynı sesin sahibi "Hayır ağlıyorsun, ama neden? Böyle bir şey için sıkma canını.".Sesi bir yerden tanıyordum ama nereden olduğunu bilmiyordum. "Sırf küçük bir şaka için mi? Bana her şeyi anlatabilirsin." dedi içten ve samimi ses tonuyla. O kişinin erkek olduğundan emindim ama neden kızlar tuvaletindeydi? Öyle içten konuşuyordu ki anlatmaya karar verdim. "Tabii ki de küçük bir şaka yüzünden ağlamıyorum. Dolabımda hiç giysim yok ve sırılsıklamım. Herkes benimle dalga geçecek." dedim yarı ağlamaklı ses tonumla. Çok az güldü ve konuşmaya başladı "Tek derdin bu muydu? Rica etsem çıkar mısın dışarı?" "Hayır, çok komik görünüyorum ve sen de artık kızlar tuvaletinden çıkar mısın!" "Hadi ama, benim için çirkin olup güzel olman umrumda değil ki.". En sonunda çıkmaya karar verdim ve kilidi açıp dışarı çıktım. Gerçekten de erkekti. Cemre'nin hoşlandığı çocuk Burak'tı. Tuvalette başka kimse yoktu. Muhtemelen dersler başlamıştı. Çocuk bana tuhaf tuhaf bakıyordu. "Beni bir saniye burada bekler misin?" dedi ve çıktı. Kendimden çok utanıyordum. Beni bu halimle görmüştü. Yaklaşık 1 dakika sonra geri döndü. Elinde kıyafetler vardı. Bir dakika bunlar onun kıyafetiydi! Onları giyemezdim çünkü Cemre beni gırtlaklardı. "Al, bunları dene." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spontane
Teen FictionSpontane, kendiliğinden olan demektir ve Nilay'ın en çok kullandığı şeydir. Nilay, düzeni sevmez; anı yaşamak ona göredir. Tabii bazı kötü olaylar da yaşar. Pek alışık olmadığı türden. İşte Spontane Nilay'ın bu karışıklıkları yaşamaya başlamasından...