"Yeniden doğmak"

111 5 14
                                    

Sonunda  ucube dolu gezgin evinden çıkabilmiştik lakin her şey yeni başlıyordu,  bunu hissedebiliyordum ve aynı şekilde Sofia ve Barbaros'un da bunu hissedebildiğinden emindim çünkü gözlerinde ki korku  tıpkı doktorların annemin her an ölebileceğini söylediğinde hissettiğim korkunun aynısıydı. İnsanlığın çaresine bakamadığı, tedavisini bulamadığı tek şey idi ölüm. Bu yüzdendir ki benim için bilim ne kadar gelişirse gelişsin hep en alt seviyede kalacaktır. 

                 Annem ile ilgili hiç anım olmamasına rağmen bazen fazlasıyla  özlüyordum onu, saçımı hiç okşamayışını, bana hiç  "seni seviyorum Rüzgar" demeyişini bile özlüyordum. Bana karşı sevgi besleyememesi onun suçu değildi elbet, onu öz oğluna karşı bile sevgi besleyemeyecek  hale getirenin, yani babamın suçuydu. Öylesine acılar çekmişti ki annem, doktorlar ölümünün sebebini bile açıklayamamıştı.  Bilimsel bir tanımı yoktu bunun, bir insanın acıdan ölmesi böyle bir şeydi sanırım. Her ne kadar artık hissetmiyorum desemde annemin acısı daima içimde bir yerlerde kalacaktı, ve bu acı  her gün babama olan kinimi tazeleyecekti. 

                   Babam alkolik birisiydi, sabahtan akşama kadar içip leş gibi kokar eve gelip sızardı, bazen ise öylesine sarhoş olurdu ki bizi bile tanıyamazdı, etrafı dağıtır bize saldırırdı. Bu yüzdendir ki Tanrı'ya hep dua ederdik annem ile, ne olur sızıp kalsın tatsızlık çıkmasın diye.  Annemin cenazesinden sonra hiç görmedim onu, bir açıklama yapma gereği bile duymadan kayboldu ortalıktan, o günden sonra baba kelimeside tıpkı babamın kaybolması gibi kaybolmuştu benim için.  Yine yapmıştım, kendimi derin düşüncelere kaptırıp gerçek hayattan kopmuştum. Ta ki Sofia'nın elini omzumda hissedene kadar.

"Geliyorlar Rüzgar, koş!"

Nereye  koşacaktım be?  Bir arabaya sahiptim ve hızlıca arabaya yönelip binmek koşmaktan daha cazip geliyordu, Sessiz bir şekilde Sofia'ya arabayı gösterdim, Barbaros ise amaçsızca kendi ekseni etrafında daireler çiziyordu, ne zeki bir dost ama.  Sofia'yı arabaya bindirip hızlı bir şekilde  Barbaros'un yanına doğru ilerledim, amacım kolundan tutup arabaya götürmekti ancak   refleks olarak "ne yapıyorsun lan?" demeye engel olamadım. Arkamızda ki adamlara bakacak olursak konuşma yapmaya pek vaktimiz yoktu bu yüzden hızla arabaya binip yola koyulduk. Bir şeyler planlamalıydım, doğaçlama yapmayı ne kadar sevsemde bugüne kadar başıma gelenlerin bir çoğu plansızlıktan gelmişti. Sofia'yı hiç bir şey olmamışçasına evine yollamak kesinlikle aptallık olurdu, orada güvende olmayacaktı. Aynısı Barbaros içinde geçerliydi. Bu yüzden şuanda yapabileceğimiz en mantıklı şey üçümüzünde ortak bir çatı altında kalmasıydı ve bunun için en uygun yer benim evimdi. Arabayı eve doğru sürmeye başladım. Bu süre  zarfında düşüncelerimi Barbaros ve Sofia'ya anlattım, Olaylar tam istediğim gibi gidiyordu ikiside itiraz etmemişti.  Artık normal sıradan hayatlarımız yoktu, tehlikeli günler bizi bekliyordu.

Her şeye rağmen buna karşı hazırlıklı hissediyordum çünkü bizlerde sıradan değildik. Bu yaşanmaz dünya için fazlasıyla özeliz.     

          Bir yemin ettik bugün ; "Şartlar ne olursa olsun, durum ne kadar kötü olursa olsun  birbirmizi  koruyacağız."       Artık basit, yalnız, sıradan olan Rüzgar ATASOY yoktu. Güçlü hissediyordum, tüm dünyaya karşı savaşabilecekmişcesine güçlü. 

 Sonunda her şeyi yoluna koymuştuk diyebilirim, her şeyi yoluna koyarken yoldan çıkmak ise bu işin kötü yanıydı.  Yaşadıklarımız hiç normal şeyler değildi ve ardının geleceği bir kesin idi. Ne olursa olsun bu işin peşini bırakmamlıydım, sonuç olarak bakıcak olursak hepimizin hayatı tehlikeliydi. Mert'in söylediği sözleri getiriyorum aklıma istemsizce  "Konseye karşı tehdit barındıran herkes cezalandırılır"   kendime engel olamıyordum, Sofia'ya bir daha zarar vermeye kalkacakları düşüncesi beynimi yiyip bitiyordu. Ya ben bir şeyler yapıp Konsey dedikleri lanet ucube topluluğunu ortadan kaldıracaktım ya da onlar bizi bitirecekti ve benim asla bitmeye niyetim yoktu, Onlara karşı gelebilecek  bir devrim yapabilecek kadar güçlü bir insandım, en azından öyle hissediyordum. Sofia ve Barbaros'un da böyle düşündüklerinden emindim, ki davranışlarıda tam olarak böyle düşündüklerinin göstergesiydi.  Ne yapabilirdim ki? Koca bir Konsey'e 3  kişi mi karşı gelecektik? bu kesinlikle kendimizi ölüme atmak anlamına geliyordu. Bir yerlerde,  belki çok uzakta; Bizim gibi insanların olduğundan emindim, hissediyordum. Onları nasıl bulacağım veyahut nasıl ulaşacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu, şuan yapabileceğim en mantıklı şey bu konuyu Sofia ve Barbaros'a iletmekti, onlar bir çözüm yolu bulmama yardımcı olabilirlerdi. Salona gitmeye ve onlarla konuşmaya karar verdim. Gördüğüm tabloya pek şaşırmıyordum, ikiside korkmuş bir şekilde düşünüyorlardı.

Karanlıktan gelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin