4/ Bataklığını Ateşe Veren Su

32 1 4
                                    

Selam
Nasılsınız?
Ben öyle böyleyim. Ne anlatmaya geldim?
Biliyorsunuz Vera ve Barlas birbirilerinin çok başındalar. Duygusal olarak iniş- çıkışlı(bazen çıkamayışlı) hallerini anlamanız açısından belirtmek istediğim bir şey var.Biri kendini anlayamayan birine nasıl davranılması gerektiğini bilmeyen tarafken, diğeri ise hiçbir şey bilmeyen taraf(🤡) bunu bilmemizi isterim öncelikle 🚑.

İyi okumalar

****
Deer Creek - Racoma 🎧

****

Önüme doğru itilen  yuvarlak kasedeki yeşil  çorbanın buharı yüzüme vurmaya başladı. Burnumu ıspanak kokusu sarmaladığında Barlas'ta  sandalyesini çekip kendi kasesini masaya bırakıp karşıma oturdu. Bana verdiği hayli büyük bornozla, yeni olduğunu söylemişti, oturmuş yemek yiyecektim. Çünkü Barlas beni odasına götürüyor zannederken aşağı indirip  mutfaktağındaki ada masaya oturtmuş ve giyinmeme fırsat bırakmamıştı.

o yemeğine odaklanmışken ben de
bir haftada geldiğim noktanın fazlalığıyla yüzleşmeye başladım, Bir yabancının karşısında havluyla oturup hazırladığı çorbasını içecek olmak fazlalığıyla.

Yanağımı avcuma yaslayıp, kaşığı ıspanak çorbasının içine daldırdığımda aklımda gezinen yığına dönüşmüş fazlalıklar kafamdaki tahtaların her köşesine yazılmıştı saniyeler içinde.

Neden ıspanak çorbasında karar kıldığını ve annemin,  bizi bu dünyaya neyin uğruna hapsettiğini merak ediyordum örneğin. Nonme kentin duvarları arasında yaşadığımız, evcilik oyunlarının neyin uğruna olduğunu.

O düğüne gitmemiş olsam, ne yapıyor olurdum şimdi onu da merak ediyordum. Belki odamın bir köşesinde duran bez mankenin üzerinde tasarladığım kıyafetin kalıbını çıkartıyor olurdum. Defalarca başlayıp iki kelimesinden sonra bıraktığım o kitabın belki ilk sayfasını çeviriyor olurdum tam şu an da. Fakat ben ıspanak çorbasının yüzüme vuran buharıyla, beni ölüme yollayan, ölümden döndüğüm için bana çorba hazırlayan adamın evinde, onun bornozuyla oturuyordum. Barlas'tan göğüslerimi korumak için girdiğim rezilliğin bir zerresine bile değmemiş bir hale dönmüştüm. Her şey çok trajikomikti.

Yirmi altı yaşındaydım; hayatın mizahi ciddiyetiyle çoktan tanışmış, onu kabullenmiş bir yaştaydım. Daha olgunca karşılamak için, gömüyordum derinlere tüm olsaydı sorgularımı.
Kafamın içine oturdukça çöküyordu hepsi, onlar toplandıkça ne olduğuna bakmadan kazıyor ve kazıyordum. Bataklığa döndürene dek.

"Ispanağı neden tercih ettin?"  Sessizliğe yumuşakça karıştı sesim. İçimdeki derin uğultuyu susturmak adına sormuştum. Cevap gelmediğinde çorbadan gözlerimi ona kaldırdım. Çorbasını içiyor, beni duymamış gibi davranıyordu ya da duymamıştı.

"Ispanağı seviyor olmalısın yoksa tercih etmezdin herhalde"

"Yeşillik yediğin belli ama formunda görünüyorsun, güçlüsün yani gördüğüm o. Askerler öyle olmalı ama değil mi? Ispanak yemeli kas yapmalı. Et sever misin peki?" Kendim bile ne saçmaladığımı bilmezken gözlerim uçuk yeşil mutfak dolaplarında, bahçeyi olduğu gibi gösteren dev camlarda dolanıyordu. Cevap alamadığımda tekrar Barlas'a baktım.

Cevap vermese de bana bakıyordu. Yüzü sert olmasına rağmen bakışları öyle değildi, sorularımı değil ama beni anlıyordu.

Bakışlar öyle bir şey der miydi?

 OPİA BOĞUMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin