3. BÖLÜM

578 49 9
                                    


Sabah olduğunda onu rahatsız eden bir sinek ile sabaha uyanan Mustafa Hoca, yüzünü yıkamak için lavaboya girdikten sonra aşağı mutfağa indi. Eşi, her zamandaki gibi ondan önce uyanmıştı. Mutfakta kahvaltı için bir şeyler hazırlıyordu.

"Günaydın.'' dedi Semiha Hanım pijamaları ile yanına gelen Mustafa Hoca'ya.

Mustafa Hoca gülümseyerek "Günaydın canım.'' dedi. Eşi kahvaltı hazırlamaya devam ederken o da rutin hâline gelen mail kontrolü için bilgisayarını açtı. En üstte olan Marko'nun mesajını görür görmez okumaya başladı.

"Sevgili Mustafa, ben iyiyim, umarım sen de iyisindir ancak burada iyiye giden bir durum yok. Tarım krizi devam ediyor. Gıda sıkıntısı başladı. Temiz su çalışmaları devam ediyor. Bunun önüne nasıl geçilecek bunu araştırıyorlar. Yanlış karar vermemelerini umuyorum. Makaleni okudum. Yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Ellerine sağlık! Bazı ülkelerin, suni yağmur konusunu gündeme getirdiği kulağıma geldi. Bosna'da böyle bir söylem henüz yok, umarım hiçbir zaman da olmaz. Önceliğimiz ağaçlar, ne kadar yatırım yaparsak az! Zararlı gazlara da çare bulmak lazım. Sen kirli suların tekrar kullanılması ile ilgili bir şey söylemiştin. Ah benim zeki dostum! Seninle hem fikir olmak anlatılmaz bir duygu. Doğaya istediğini vermemiz lazım. Hızlı hareket etmek ama aceleci kararlardan kaçınmak en iyisi olacak. Kurula sunmanın zamanı geldi. Sosyal medyada da bununla ilgili hareket başlatmalıyız. Başka çaremiz yok Mustafa. Sevgiler.''

Semiha Hanım, çayları doldurduktan sonra gözlerini bilgisayar ekranından ayırmayan ve gözlüksüz olan Mustafa Hoca'ya baktı.

"Hadi sofraya! Hem gözlüklerin nerede senin!''

"Geldim!'' diyerek hızla Marko'ya cevap yazan Mustafa Hoca, mesajını gönderip masasından kalkarak mutfak masasına eşinin yanına gitti.

Semiha Hanım, gözleri ile eşini süzerken, Mustafa Hoca düşünceli tavırlarla uzaklara bakarak birkaç lokma ağzına attı. Kendini daha fazla tutamayan ve meraklanan Semiha Hanım, Mustafa Hoca'nın gözlerine doğru el salladı.

"Burada mısın?''

"Evet, evet iyiyim.'' dedi Mustafa Hoca.

Semiha Hanım, elini Mustafa Hoca'nın yanağına koydu.

"Benimle her şeyi paylaşabilirsin. Bunu biliyorsun değil mi?"

Mustafa Hoca gülümseyerek "Evet hayatım, biliyorum. Çok aç değilim. Bir kahve içmeliyim.'' dedi ve masadan kalkarak kahve makinesini açtı.

Gözlerini ilk açan Duru oldu. Sağ kolunun uyuşmuş olduğunu fark etti. Kolunu yavaşça kaldırmaya yeltenince, hemen altında yerde yatan Barlas'ın elini tuttuğunu gördü. Yüzündeki rahatsızlık, yerini tebessüme bıraktı. Elini yavaşça Barlas'tan almaya çalışırken onu da uyandırmış oldu. Gözlerini açar açmaz karşısında Duru'yu gören Barlas, "Günaydın güneşim, sabah sabah gözlerimi kamaştırdın.'' dedi. Barlas'ın sesine uyanan ve onun yanında yerde uyuyan Özgür, bir gözü kapalı bir şekilde hafifçe sırıtarak "Sana da günaydın canım.'' diyerek Barlas'a sarıldı. Duru kahkahasını elleriyle kapatmaya çalışırken Barlas, Özgür'ün kollarının arasından sıyrılmaya çalışıyordu.

"Sabah sabah bu aşk da ne!'' dedi Gökalp esneyerek, ardından Beren de uyanıp yerde boğuşan Barlas ve Özgür'ü gördü. Duru'nun daha fazla kahkahasını tutmasına gerek yoktu. Hepsi gülerek Barlas ve Özgür'ün üstüne atladı ve birbirleriyle boğuşmaya başladılar.

Mustafa Hoca, kahvesini yapmış, masasına tekrar oturmuştu. Bu sefer, gözlüğünü takmayı ihmal etmemişti. İstanbul'da yüksek lisansını tamamlamaya çalışan en gözde öğrencisi Ada'yı görüntülü arıyordu. Ada, bu aramaya karşılık verdi.

DÖNGÜ (İki Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin