dört; bir sayfayı daha süsledim, senin adınla.

21 4 7
                                    

dört; bir sayfayı daha süsledim, senin adınla.

Yazıyordum yine. Elimde, ucu sürekli açılmaktan küçülmüş bir kalem. Önümde, seni anlatarak şereflendirdiğim beyaz bir kağıt.

Sen varken severdim hikâyeler yazmayı, biliyorsun. Şimdi de sen yokken alıştım, boş, sıradan kağıt parçalarına seni anlatarak anlam kazandırmayı.

Sen okuyacaksın bir gün bu sayfaları. Bu yüzden özenle yazıyorum bütün harfleri, kelimeleri. Bunların hepsini bir tomar haline getirip kitap yapacağım sana, ve zamanı gelince, vereceğim eline bunu, sana seni okutacağım kendi kalemimden.

Sen gelmediğin zamanlar hiç çıkmıyorum odamdan, biliyor musun? Çünkü bağlıyım ben buraya  bir tek sen alıp götürebiliyorsun beni uzaklara. Benim evrenim, seninle hayat buluyor, sen olduğunda baharlar açtırıyor adeta.

Bir yandan seni düşünürken, seni anlatıyorum şimdi kağıtlara. Sonra, dış kapı tıklatılıyor, ve benim aklım uçup gidiyor sana, konuyor sol tarafına. Minik bir kuş tüyü gibi duruyor ama, onun ağırlığı, anca benim belimi kambur yapıyor.

Elimden kalemi hışımla bırakıp, koşuyorum dış kapıya. Hiç tereddütsüz çeviriyorum kulpu, açıyorum kapımı sana.

“Geldin.. Hoş geldin.“ gözlerim dolu dolu, ağlamama ramak kala bitiriyorum kısacık cümlemi.

“Geldim papatyam.. Zor geldim ama, hoş geldim sana.“ yüzün gülüyordu yine, beni her gördüğünde olduğu gibi.

Bu sefer de aynıydın. Ayakkabındaki, zarif tokadan tutun, saçının tek bir teline kadar aynı, o günkü gibi dikiliyordun yine karşımda.

“İyi ki geldin o zaman.“ sonra sıkıca sarıldım boynuna. Alışıyordum sanırım artık, bu rüya randevularına.

“Evet, iyi ki gelmişim, bu güzel hanıma bakmaya.“ belimde, bana sarılan kolun sıklaştı, diğeri de başımın ardına gidip kafamı göğsüne yasladı. Neşe ile gülen suratım buruklaştı sonra, kalbinin artık atmamasına.

“İçeri geç hadi, kalma dışarıda.“ zor da olsa ayrıldım vücudundan. İçeri geçmen için kaydım kenarıya. Sen direkt ilerledin bildiğin yolları. Ben de arkandan takip ettim seni, sanki senin evine gelen benmişim gibi.

Gözlerin, kapısı ardına kadar açık olan odama kaydı.

“O masanın üzerindeki sayfa yığıntıları ne öyle? Sanki yazı da yazıyor üstlerinde¿“ ben ne olduklarını biliyordum, sen de bilmemezlikten gelmeyi seçiyordun.

“Onlardan öyle değersiz bir kağıt parçası gibi bahsetme. Hepsine seni anlattım özenle.“ gülüverdin hemen, sanki hiç gülmüyormuşsun gibi.

“Demek öyle. Ne o yazar hanım. Hani siz sevmezdiniz ezbere bildiğiniz şeyleri sayfaları kirletmek için kullanmayı. Bana bir istisna mı bu¿“ kurduğun cümleler biter bitmez oturdun önünde durduğun ikili koltuğa. Ben de karşındaki tekli koltuğa otururken, cevapladım sorduğun soruları.

“Aynen öyle. Sevmezdim evet, ama işte naparsınız yıldız bey. Bir adam geldi değiştirdi beni. Alıştığım o sert, kararlı şeklimi.“ güldün, bu sefer daha huzurluydu gülüşün. Sanki korkulardan sıyrılmış, umutlar işlevini yitirmiş gibi.

Yavaşça yanını işaret ettin bana, benden azıcık bile uzak olmak istemezdin sen.

Hemen kalktım ve yanına oturdum. Kolunun altına girip, kafamı omzuna yasladım. Dizlerimi de kendime çekip hafifçe sarıldım. İşte huzur buydu asıl, huzur sendin yıldız çocuğum.

Ne kadar oldu bilinmez, ama uzunca durduk öyle. İkimizde de kıpırtı yoktu, ses yoktu. Tadını çıkarıyorduk bu anın.

Sonra sen kolunu hareket ettirip benden çektin, ben de, omzundan göğsünün az bir üstüne düşmüş başımı kaldırdım ve sana baktım.

“Seni seviyorum papatya kızım..“

Güldüm.

“Seni seviyorum yıldız çocuğum..“

Sen de güldün.

Ve anladım. Yine gelmişti gitme vaktim.

✬✿✬

Senin yokluğunda yazılan mektuplardı o sayfalar. Hiç bir zaman sana ulaşamamış olanlar. Sensizliği anlatan, yegâne satırlar.

Kevser

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kevser

Rüyalarda BuluşuruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin