O gün okula gitmek Jake için çok zordu. Başının ağrısı bir yanda birbirine geçmiş düşünceleri bir yandaydı. Heeseung'un söylediklerine kırılmıştı. Yaptıklarına kırılmıştı. Her şeyi geride bırakıp okula gitmek çok zor geliyordu bu yüzden. Ama gitmek zorundaydı. Kaçmak hiçbir şeyi değiştirmeyecek, belki de daha kötü yapacaktı. Ki Jake her şeyin nasıl daha kötü olacağını bilmiyordu.
Kampüsün bahçesine geldiği an ayakları geri gitmek istedi. Yan yana olan binaların bahçesi ortaktı. Bu da Heeseung'u görebileceği anlamına geliyordu. Ama Jake onu görmek istemiyordu. En azından Heeseung kendi yaptıklarını düzeltene kadar. Jake onun bir şeyleri düzeltmek için adım atacağına da emin değildi gerçi.
Dersin başlamasına yarım saat vardı. Sınıfa gidecekti fakat gözleri bahçeyi birkaç kez taradı. Heeseung'un dersi var mıydı? Bu umurunda değilmiş gibi davrandı Jake. Olsa ne olur olmasa ne olur? Onu görmek için can atmıyormuş gibi binaya doğru yürüdü.
Kolundan tutulmasıyla olduğu yerde durdu. Büyük bir umut kapladı içini. Geri döndü ama karşısındaki görmek istediği kişi değildi.
"Hey, Jake!" Sunjung'un devamlı sırıtan yüzüydü önündeki. Jake onun yüzünden Heeseung ile kavga ettiklerini düşününce bu çocuktan olabildiğince uzak kalmak istiyordu. Kolunu çekti bu yüzden.
"Küs müyüz?" dedi Sunjung.
"Küs olacak kadar yakın mıyız?" diye sordu Jake.
"En azından konuşacak kadar aramız olduğunu düşünmüştüm." dedi Sunjung gülümserken. Sahi bu çocuk hep gülüyor muydu?
"Ben hiç öyle düşünmüyorum." Jake gitmeye yeltendi. Fakat Sunjung bir kez daha onu durdurmak için kolunu tutmuştu.
"Peki neden bana kızgın olduğunu söylesen olmaz mı? Seninle gerçekten arkadaş olmak istiyorum."
Jake kolunu ondan yeniden kurtardıktan sonra birkaç saniye çocuğun suratına bakmıştı. Nasıl bir bahane ile ondan kaçması gerektiğini düşünüyordu. O sırada gözleri Sunjung'un arkasından bahçenin girişine takıldı. Siyah deri ceketi ve beyaz pantolonu, yeni boyattığı gri saçları ile Lee Heeseung okula giriş yapmıştı. Ve göz kamaştırıcı gözüküyordu.
Jake duraksamak zorunda kaldı. Heeseung tüm dikkatini dağıtmıştı. Ne düşündüğünü bile unutmuştu. Gri saç Jake'i şoka uğratmıştı resmen. Onun bu tavrı Sunjung'un da arkasına dönmesine sebep oldu.
Heeseung onların bulunduğu tarafa bakmadan kampüse girince Jake hayal kırıklığıyla önüne döndü.
"Kavga mı ettiniz?" dedi Sunjung.
Jake dalgınlıkla başını iki yana salladı. "Daha çok-" Sonra durup Sunjung'un sırıtan yüzüne baktı. Adamın suratına bir tane çarpmamak için kendini zor tutuyordu. "Heeseung ile tanıştığımızı biliyor musun?"
"Partide birlikte dans ediyordunuz."
Jake, ona şüpheyle baktı. "Sadece denk gelmiştik."
"Onu tutup dışarı çıkarttın Jake. Aranızda bir şeyler olduğunu herkes anlamıştır."
"Yok." dedi Jake. "Hiçbir şey yok."
"Ona olan bakışlarını anlamamak için aptal olmak gerek." dedi Sunjung. "Sana bir arkadaş tavsiyesi. Onun gibi insanların yanında durmaktan vazgeç."
"Neden birden bana tavsiye vermeye başladın?" dedi Jake sinirle. Sunjung'un, Heeseung hakkında konuşması hoşuna gitmemişti. Hele de projeyi çalmaya aday olduğunu bildikten sonra.
"Lee Heeseung gibi adamların tek işi insanları kullanmak. Sana da aynı şeyi yapacak. En sonunda bir kenara atılmak istemiyorsan ondan uzak durmalısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GO BIG or GO HOME [HEEJAKE] *askıda*
FanfictionHeykelcilik bölümü öğrencisi Lee Heeseung'un projesi çalınır. Sim Jaeyun ise Heeseung'un denklemlerle dolu geri alma planının kilit taşıdır.