Projeyi kimin aldığını artık bulma zamanı gelmişti. "Sunjung'u tanıyan, bizi de tanıyan içimizden birini arıyoruz." dedi Heeseung.
"Kimden şüpheleniyorsun?" dedi Jake.
"Maalesef Sunghoon'dan." Bunu söylerken kaşları çatılmıştı Heeseung'un ve yüz ifadesi belirgin şekilde düşmüştü. En yakın arkadaşının bunu yapabilecek kadar düşebilmesine inanamıyordu. Aslında hala içinde umut vardı. Park Sunghoon ona bunu yapmamış olabilirdi. Heeseung'a ihanet etmemiş olabilirdi.
"Kesin değil ama ben de ondan şüpheleniyorum." dedi Jake. Onun Sunghoon'dan şüphelenme nedeni aklına başka kimsenin gelmiyor oluşuydu. Hem Sunjung ve Sunghoon'u konuşurken görmüşlerdi. Bu büyük bir kanıt olmasa da bir işaret olabilirdi. Bir yerden yürümezlerse işin içinden çıkmayacaklardı.
"Bir şekilde onun telefonunu almamız gerek." dedi Heeseung. "Konuşmaları, mesajlaşmaları... bunlardan bir şey çıkabilir."
"Maki'den bir telefon yedekleyici alabiliriz. Telefonun tüm verilerini tek kabloyla içine aktarıyor." dedi Jake.
Heeseung "Ben bu işi hallederim. Sen de Sunoo'ya dikkat et. O da bir şeylerden haberdar olabilir." dedi. Yüz ifadesi düşüktü. Bakışlarında belli belirsiz bir hüzün saklıydı. Jake'in bunu fark etmesi biraz zamanını aldı.
"O çıkarsa ne yapacaksın?" dedi. Bu sorunun Heeseung'un aklında dönüp durduğunu bilmiyordu. Gri saçlı adam zaten az önceden beri bunu düşünüyordu.
"Bilmiyorum. Hiçbir şey bildiğim yok. Vakit daralıyor ve ben kime güvenebileceğimi bile bilmiyorum." Heeseung büyük bir çıkmazda olduğunu belli etti ses tonuyla. Tanıdığını sandığı insanları aslında tanımadığını düşünüyordu. Ve bu sadece birkaç tane arkadaşı olan biri için dayanılmaz bir duyguydu. Lee Heeseung arkadaşlarına her şeyden çok güvenirdi çünkü.
Bunu duyunca Jake'in de yüzü düştü. Onun da Heeseung gibi birkaç tane arkadaşı vardı. Hepsine kefildi. Bu yüzden Heeseung'un neler yaşadığını düşünmek ona da acı veriyordu. Bundan bağımsız olarak Heeseung'u seviyordu. Onun yanında olmak, elini tutmak, yalnız olmadığını söylemek istiyordu. Bunu yapamamak da onu ayrıca üzüyordu.
"Ben gideyim. Seni daha fazla rahatsız etmeyeyim." Jake kahve için teşekkür ederek ayaklandı. Aslında Heeseung'a destek olmak istese de bunu yapması gereken kişinin kendisi olmadığını bildiği için buradan gitmek istemişti. Bu hüzünlü ortam içinde daha fazla kalamazdı.
Heeseung da onun peşinden kalktı ama gitmesine izin vermedi. "Daha yeni geldik." dedi. "Neden biraz daha kalmıyorsun?"
"Uyumak istiyorum." dedi Jake. "Daha doğrusu dinlenmek istiyorum." Bu bariz bir şu an senin yanında durmak istemiyorumdu. Ancak bahane gerçekti. Jake'in tek istediği uyumaktı. Hiçbir şey düşünmemek. Bir gün içinde başına tonla saçma şey gelmişti. Bunları aklından atmaya ihtiyacı vardı.
"Burada da dinlenebilirsin."
"Heeseung, gitmek istiyorum." dedi Jake.
"Ben istemiyorum." Heeseung, Jake'in kolundan tutup onu kendine çekti. "Bu evden dışarı adım attığın an aramız berbat bir hal alacak. Benden kaçacaksın."
"Olması gereken bu." dedi Jake. Gerçekten de onunla gerekmedikçe konuşmama planı vardı. Yoksa onu tekrar öpebilirdi. Ki bu şu an olmasını en çok istediği şeylerden biriydi.
"Neden benden uzak durman gereksin?"
Jake iç çekti. "Çünkü senden hoşlanıyorum ve senin sevgilin var. Sana yakın olmak bana iyi gelmeyecek. İnan bana sana da iyi gelmeyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GO BIG or GO HOME [HEEJAKE] *askıda*
FanficHeykelcilik bölümü öğrencisi Lee Heeseung'un projesi çalınır. Sim Jaeyun ise Heeseung'un denklemlerle dolu geri alma planının kilit taşıdır.