Herkese Merhaba
Bu bölümü okuduğunuzda aklınıza bir önceki bölümlerden birisi gelecek. :)) Bölümün başlığından da anlayacağınıza eminimm.
Beni takip etmeyi, bölüme oy verip yorum yapmayı ve beni Instagramdan da takip etmeyi unutmayın. Orada kitabımın kapağını yayımladımm. 🥲 Şunu da söylemeyi unutmayayım whattsap'tan kanal açtım isteyenler yazsın linkini atayımm
!Lütfen bölümü okurken çevrimiçi halinde okuyun.!
{Playlist; Seksendört - Anlayamazsın, Amo988 - Yüreğim Ağlar, Can Ozan - Ağlama Ben Ağlarım.}
İyi okumalar!
🔥
Işıklar, etrafta sadece ışıkları görüyordum. Yer ıslaktı, Islaklıktan kastım su değil de kan gibiydi. Üstelik tuhaf kokuyordu. Elimi yumruk yapıp açtığımda yapış yapış olduğunu fark ettim. Üzerimde ise yeşil renkte bir elbise vardı.
Ayak bileğime sızı girmiş gibiydi, sızlıyordu. Beni her kim buraya getirdiyse beni bağlamış olmalıydı. Allah göstermesin onlara zarar veririm falan.
"Neredeyim ben?" diye bağırmak isterdim ancak acıyan boğazım buna izin vermiyordu. Ayrıca ağlıyordum. Neden ağlıyordum bilmiyorum. Sarhoş olan insanlardan bir farkım olmadığını karşımda duran kırık, bir nebzede olsa kendimi görebildiğim aynaya bakarak fark ettim. Neydi bu şimdi? Ne olmuştu bana?
Asıl değişik olan şeyi şimdi anlatıyorum. Etrafımda meşe ağaçları vardı. Yaprakları yeşil yerine siyah ve turuncu renkteydi. Hemen onların yanında halatlar vardı. Halatlara bağlanmış çakmakta vardı. Kendimi öldürmemi mi istiyorlar bunlar? Ben zaten ölüyüm. Ayak bileğime kör düğüm atılmış halatlar güçsüz ellerimle açmaya çalıştım, başarısız oldum.
Islak, paslanmış demir gibi kokan yerdeki kanlar izin vermiyordu bilincim yerine gelsin. Bu kan kime ait? Benim kanım değildi buz gibi vücudumu kontrol ettim şansıma tırnağım bile kırılmamıştı. Her şey çok karışık.
Gözlerimi açabildiğim kadar açıp ötemde duran halata bağlanmış çakma halattan kurtarıp elime aldım. Ayak bileğime bağlanmış halatı ateşe verdim. Halattan kurtulup geniş ve bir o kadarda karanlık odanın göremediğim herhangi bir köşesine çekildim. O da kan gölüne dönmüştü. Odanın içindeki her şey alev alıyordu. Değişik ağaçlar, halatlar, odanın içindeki koltuklar ve ben den çoktan yanmıştım. Hiçbir zaman olmayan ve olmayacak olan nefesimle imkansız nefesler almaya çalışıyordum.
Arkaya doğru giderken elim yumuşak bir şeye çarptı. Tam arkamda, Bir ceset vardı burada. Pardon bir ceset değil binlerce ceset!
"Kurtarın beni!"
"Kimse yok mu?"
"Bu ateşte nereden çıktı!"
Oda da başkalarına ait olan sesler yankılanıyordu. Nefret çığlıkları gibiydi bu sesler. Acımasızlara aitti sanki. Öldürelim der gibi çığlık atıyorlardı. Benim çığlıklarım ise onlarınkinin yanında fısıltı gibiydi.
Birisi hapşırdı. Ardından "çok yaşa" dedi birisi. Farklı biriside "çok yaşayıp ne yapacak?" dedi.
Yapılacak çok şey vardı; İntikam ve intihar gibi. Ya da imkansızın dibinde diz çökmüş sevgi gibi sevilmek gibi. Çok fazla seçenek vardı aslında bize sadece zor olanlarını seçtiriyorlardı. İnkar etmeyin. Öyle değil mi? Öyle.
İntikam almak zordur, kişiyi çok düşündürür. Çünkü başkasının ve kendisinin hayatını sarsacak bir hamle yapması gerekir. Kendisine iyi hamle başkasına kötü hamle yapması gerekir. İntihar ise yedi harften oluşan bir çöptür. Bedeninizi o çöpe atacak kadar layık görmeyin. Sizi terk etmeyecek olan bu düşünceden uzaklaşın. Sevgiden bahsedecek olursak bana kalırsa bu konuyu saatlerce konuşabiliriz. Konuştuğumuza değmeyeceğinden korkuyorum. Sevgi çok şey barındırır. Aşk ise tüm evreni. Hani derler ya seni dünyalar kadar çok seviyorum diye işte bu aşktır. Aşktan kastım sadece çift değil bu aşk anne, babaya karşı da olabilir. Bunu size nasıl açıklayacağım bilmiyorum çünkü ben anne ve babamdan hiçbir zaman aşk duygusunu tatmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK ODA
ÜbernatürlichesSağlıklı değildi. Ne bedeni ne de ruhu sağlıklı değildi. Sevdiği adam için ölümü göze alan ama aslında çoktan ölmüş olan bir kızın hikayesi bu.